Hepatosellüler Karsinomlu 50 Olgunun Değerlendirilmesi
Ş. Gülbin AYGENCEL*, Yusuf AKCAN**
* Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı,
** Hacettepe Üniversitesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Gastroenteroloji Bölümü, ANKARA
Hepatosellüler karsinom (HCC) dünya genelinde yaygın olan tümörlerden biridir. Sıklığı bölgesel farklılıklar gösterir. Erkeklerde kadınlara göre 3-8 kat daha sık rastlanır (1). Çeşitli hepatotoksik ajanların, hepatit B ve C virüsü gibi çeşitli viral etkenlerin ve nadir rastlanan bazı metabolik bozuklukların HCC riskini artırdığı bilinmektedir (2,3).
HCC tanısı klinik ve laboratuvar bulguların desteklediği, radyolojik ve histopatolojik veriler ile konur (4-6). Tedavide erken tanı ve erken cerrahi girişim en önemli yaklaşımdır. Prognoz tümör kitlesine, sayısına, yayılımına, vasküler invazyon ve metastaz varlığına bağlıdır (7-9).
Bu çalışma ile Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı’nda 1985-1990 yılları arası HCC tanısı ile izlenen (rutin olarak antiHCV bakılamadığı dönem) olgular ile, 1995-2000 yılları arası HCC tanısı alıp izlenecek olguların karşılaştırılması planlanmıştır. Aşağıda çalışmamızın ilk aşaması olan 1985-1990 yılları arasındaki HCC olgularının dökümü sunulmuştur.
1985-1990 yılları arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Gastroenteroloji Bilim Dalı’nda HCC tanısı alan 50 olgu olasılıksız örnekleme yöntemi ile çalışmaya alınmıştır. Bilgilere hasta kayıtlarından ulaşılmıştır. Medikal öyküden semptomlar ve başlangıç zamanı ayrı ayrı değerlendirilmiştir. Özgeçmişlerinde alkol, kan transfüzyon öyküsü, sarılık ve operasyon öyküsü dikkate alınmıştır. Soygeçmişlerinde ise özellikle birinci derece akrabalarında kronik karaciğer hastalığı, HCC veya gastrointestinal sistem (GIS) kanserlerinden ölüm varlığı araştırılmıştır. Bu bilgilerle ilgili frekans çalışması yapılmıştır.
Tanısal amaçlı yapılan işlemler, bu işlemlerde tanımlanan kitle varlığı, bu kitle veya kitlelerin boyutları ve lokalizasyonu belirtilmiştir. Laboratuvar olarak karaciğer fonksiyon testleri, protrombin zamanı (PTZ), hemoglobin değeri, sedimantasyon ve alfafetoprotein (AFP) değeri incelenmeye alınmıştır. Bu parametreler HBsAg(+) olan (n=25) ve olmayan (n=25) (alkol, muhtemel anti HCV(+) olan kişiler, vb.) gruplarda karşılaştırılmıştır.
İstatistiksel analiz Student t testi ve non-parametrik bir test olan Mann-Whitney U testi ile yapılmıştır.
Olguların 46’sı (%92) erkek, 4’ü (%8) kadındı. Erkek/kadın oranı = 11/1 bulundu. Yaş ortalaması HBsAg (+) grup için 54.76±2.87 (17-74) ve diğer grup için 52.72±3.72 (16-70) idi. Her iki grup arasında yaş ortalaması bakımından fark yoktu (p=0.63). Elli olgunun 25’inde HBsAg (+), 2 olguda antiHCV (+), 4 olguda alkol, 21 olguda ameliyat, 11 olguda sarılık, 2 olguda kan transfüzyon öyküsü, 10 olguda ailede siroz, HCC veya GIS kanseri, 12 olguda bilinen kronik karaciğer hastalığı öyküsü (8 olguda biyopsi ile ispatlanmış) bulundu.
HBsAg (+) grupta 10 olguda operasyon öyküsü, 2 olguda alkol, 7 olguda sarılık, 1 olguda kan transfüzyon öyküsü varken diğer grupta 2 olguda antiHCV (+)’liği, 11 olguda operasyon, 2 olguda alkol, 1 olguda da kan transfüzyon öyküsü (antiHCV+) gösterildi.
Elli olgunun kliniğe en çok yansıyan semptomları karın ağrısı ve halsizlik iken assit ve kilo kaybı en sık rastlanan bulgulardı. Semptomların başlangıcı HBsAg (+) grupta 3.6±2.8 ay (1-12 ay), diğer grupta ise 5.5±1.8 ay (2-14 ay) şeklinde idi. Semptomların başlangıcı açısından iki grup arasında anlamlı fark yoktu (p=0.12).
Olguların hepsine ultrasonografi yapılmıştı. Kitle 21 olguda sağda, 7 olguda solda, 22 olguda ise her iki lokalizasyonda idi. Tanı anında kitle boyutları HBsAg (+) grupta ortalama 6.7±3.5 cm (2-15 cm) ve diğer grupta 8.8±2.4 cm (1-17 cm) arasındaydı. Tanı esnasında her iki grupta kitle boyutları açısından fark yoktu (p=0.13).
Kırkdört olguda tanı biyopsi ile konmuştu. Altı olguda ise tanı AFP yüksekliği (300 ng/ml ve üzeri), ultrasonografide kitle varlığı, HBsAg (+)’liği ve kronik karaciğer hastalığı zemininde gelişmiş olması gibi kuvvetli veriler ve sebeplerle konmuştu.
Olguların AFP, alkalen fosfataz, ALT, AST, hemoglobin, PTZ, sedimantasyon, total protein ve bilirubin değerleri karşılaştırıldı. İki grup arasında bu değerler bakımından fark bulunamadı. Fakat HBsAg (+) grupta albümin değeri anlamlı olarak düşük bulundu (p=0.02).
Tedavi olarak 30 olguda kemoterapi (5 FU, FAM, mitoksantron, vb.), 3 olguda kemoterapi ve embolizasyon, 1 olguda cerrahi (trisegmentektomi) uygulandığı, 16 olguda ise tedavi şeması çizilemeden takipten çıkma görüldü. Ancak 8 olgu izlenebilmiş, olgular 2-26 ay içerisinde eksitus olmuştu.
Bu çalışmada erkek/kadın oranı 11/1’dir. Literatürde belirtilen 3-8/1 oranına benzerlik göstermektedir (1). Olguların yaş ortalaması bakımından yüksek riskli bölgelerin risk oranına yaklaştığı görülmektedir. Yüksek riskli bölgelerde (HBsAg (+)’liğine ve kronik karaciğer hastalığına sık rastlanan bölgeler) yaş ortalaması 43±5 yaş (20-57 yaş) şeklindedir (2,3).
HCC olgularında HBsAg (+)’liği yüksek riskli bölgelerde %67 oranına kadar çıkmaktadır (3). Bizim olgularımızda ise bu oran %50 olarak bulunmuştur. Fakat çalışma yapılan gruptaki olgu sayısı az olduğu için genelleme yapılması mümkün değildir.
Yirmibir ameliyat geçiren olgunun 10’unda HBsAg (+)’dir. Bakılabilen 2 hastada da antiHCV (+) bulunmuştur. Cerrahi işlem sırasında hem hastaya hem de doktorlara kontaminasyon riskini azaltmak amacıyla gereken maksimum önlemler alınmalıdır. Kan transfüzyonları indike olan hastalara yapılmalı ve verilecek ürünlerde titizlikle viral belirleyiciler çalışılmış olmalıdır.
Hastaların tamamına ultrasonografi yapılmış olması ve 44 hastada biyopsi ile kesin tanı konulmuş olması ultrasonografi ve biyopsinin HCC tanısında dünyada olduğu gibi bizde de “altın standart” olarak kabul edilmesini sağlamıştır (10).
HCC olgularının büyük kısmında kitle boyutlarının tanı esnasında büyük bulunması olguların geç tanı aldığını düşündürmektedir. Bu da kronik karaciğer hastalığı olgularında HCC açısından yıllık AFP seviyesi tespiti ve şüphelenildiği an ultrasonografi ile takibe alınması gerektiğini bir defa daha vurgulamaktadır (10).
Sonuç olarak HCC mortalitesi çok yüksek olmakla birlikte, önlenebilir nadir kanser türlerinden biridir. Toplumdaki HBsAg (+)’liği prevalansının belirlenmesi, risk altındaki topluma uygun aşılama ve kronik karaciğer hastalığı tanısı alan hastalarda uygun izlem alınabilecek en önemli önlemlerdir.
KAYNAKLAR
YAZIŞMA ADRESİ:
Dr. Ş. Gülbin AYGENCEL
Feneryolu Sok. 9/10
06010 Etlik/ANKARA