Depresyona Genel Yaklaşım
Aylin ULUŞAHİN
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı, ANKARA
A General Approach to Depression
Anahtar Kelimeler: Depresyon, tanı, tedavi, bedensel hastalık, ek tanı
Key Words: Depression, diagnosis, treatment, physical illness, comorbidity
Bir hekim, klinik uygulamada, hangi basamakta ya da hangi uzmanlık alanında çalışırsa çalışsın sıklıkla belirti ya da sendrom olarak depresyonla karşılaşır. Doğrudan psikolojik belirtilerin ifade edilmesi durumunda depresyona tanı koymak ve tedavi etmek güç değildir. Ancak depresyon hastası bedensel belirtilerle başvurabilir ya da var olan bedensel hastalığına depresyon eşlik ediyor olabilir. Böyle durumlarda depresyon tanısını koymak biraz daha güçlük taşımakla birlikte, doğru olarak tanınıp tedavi edilmesi hem kişinin yaşam kalitesini arttırır hem de varsa eşlik eden hastalığın seyrini olumlu yönde etkiler.
DEPRESYON NEDİR?
Depresyon; şiddeti, belirti tipleri ve hastalık seyri açısından değişkenlik gösteren geniş bir yelpaze içinde tanımlanan bir sendromdur. Normal üzüntü halinden şiddetli, psikotik belirtilerle seyreden farklı tablolara depresyon tanısı konulabilir. Duygudurum açısından baktığımız zaman herkesin zaman zaman normal olarak yaşadığı duygulanımların şiddetli, yoğunluk ve süre olarak aşırı olduğu durumlarda bir sendrom olarak majör depresyon söz konusu olabilir. Klinik olarak majör depresyon, birçok bakımdan normal çökkün duygudurumdan ayrılır. Aşağıda majör depresyonu çökkün duygu durumdan ayırt edebilecek özellikler sıralanmaktadır (1).
1. Bedensel işlevlerde bozulma; örneğin, uyku bozukluğu, iştah ve kilo değişiklikleri, cinsel ilgi ve güçte azalma, gastrointestinal sistem işlevlerinde yavaşlama,
2. Aile, iş, okul, evlilikte beklenen toplumsal rolleri yerine getirme isteği ve yetisinde azalma,
3. İntihar düşünceleri ya da girişimleri,
4. Gerçeği değerlendirmenin bozulması.
DEPRESYON NEDEN ÖNEMLİ?
Depresyon sık görülen, kronik ve yeti yitimine yol açan bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından depresyon bütün dünyadaki en acil dördüncü halk sağlığı sorunu olarak sıralanmıştır. Yeti yitimine yol açma açısından bakılınca majör depresyon birinci sırada yer almaktadır; onu demir eksikliği anemisi, düşmeler, alkol kullanımı ve kronik obstrüktif akciğer hastalığı izler (2). Yeti yitimi hem sosyal (içe çekilme, yalnızlık, boşanma), hem bedensel (mortalite artışı, bedensel sağlığın zayıflaması, sağlık hizmetlerinin fazla kullanılması ve kronikleşme) hem de psikolojik (intihar, yaşam kalitesinin düşmesi ve bilişsel yetilerde zayıflama) alanlarda görülür (3).
Depresyonda mortalite de önemlidir. Batı ülkelerinde yapılan çalışmalarda, majör depresyonların %18.9'unun intihara bağlı ölümle sonuçlandığı bildirilmektedir (4). Bütün intihar olgularının ise %50-70'i duygudurum bozukluğundan kaynaklanır (5).
Ek tanı durumlarında depresyonun varlığı, eşlik eden bedensel hastalığın seyrini olumsuz etkiler, mortaliteyi ve bedensel hastalığın yol açtığı yeti yitimini arttırır. Genel hastanelerde yatan hastalar arasında depresyon ek tanısı olanların oranı %5-10 olarak bildirilmiştir (6). Koroner arter hastalığında, inmelerde, kanser hastalarında, yaşamı tehdit eden akut bedensel hastalıklarda, diyaliz hastalarında majör depresyon ek tanısının morbidite ve mortaliteyi arttırdığı çeşitli çalışmalarda gösterilmiştir (7). Depresyon ek tanısı bulunduğu durumlarda bedensel hastalığın yol açtığı yeti yitimi artar (8-10).
İç Hastalıkları Uzmanı İçin Depresyonun Önemi
Batı ülkelerinde depresyon tanı ve tedavisi büyük oranda pratisyen hekimler tarafından yapılmaktadır (11). Ülkemizde ise durum farklıdır. Türkiye'de ruh sağlığı hizmetlerine ulaşım yollarıyla ilgili iki önemli çalışma vardır. Ankara ve Erzurum'da yapılan bu çalışmalara göre ruhsal hastalığı olanların %40'tan fazlasının ilk başvuruyu psikiyatri dışı bir uzman hekime; Ankara'da %5'inin, Erzurum'da ise %23.5'inin pratisyen hekime yaptığı görülmektedir (12,13). Dolayısıyla, ülkemizde uzman hekimlerin ruhsal hastalıkların tanı ve tedavisi konusunda, özellikle, donanımlı olması gereklidir.
NE SIKLIKTA GÖRÜLMEKTE?
Depresyon epidemiyolojisiyle ilgili bilgilerimiz sıklık (insidans) çalışmalarından çok, yaygınlık (prevalans) çalışmalarına dayanır. Depresyon yaygınlığı farklı popülasyonlarda farklı oranlar verir. Genel hastane başvurularında, bedensel hastalığı olanlarda, hastaneye yatan hastalar arasında, ergenlerde ve yaşlılarda majör depresyon genel popülasyondan daha yüksek oranlarda bulunur. Yine kadınlarda, erkeklerden yaklaşık iki kat daha yaygındır. Yaşam boyu majör depresyon yaygınlığı kadınlarda %10-25, erkeklerde ise %5-12 olarak bildirilmektedir (14). Majör depresyon sıklığı genel popülasyonda %3.7-6.7, genel hastanelerde yatan hastalar arasında %5-10, ayaktan hastalar arasında %9-16 olarak bildirilmektedir (6,15,16).
Türkiye'de depresyon yaygınlığı genel toplumda %4, temel sağlık hizmetine başvuranlar arasında %11.6, yaşlı nüfusta %6, huzur evindeki yaşlılarda %10-41 olarak bulunmuştur (17-20). Majör depresyonda risk etmenleri Tablo 1'de yer almaktadır.
MAJÖR DEPRESYON TANISI NASIL KONULUR?
Ruhsal hastalıklarda tanı operasyonel ölçütlerle konur. Tanı koyarken belirtiler, bunların şiddeti, süresi ve dışta bırakma ölçütleri göz önüne alınır. Bütün dünyada en yaygın kullanılan tanı ve sınıflandırma sistemi Amerikan Psikiyatri Birliği tarafından hazırlanan DSM-IV-TR'dir (21). Bu sisteme göre majör depresyon tanısını koyabilmek için Tablo 2'de yer alan dokuz belirtiden en az beşinin bulunması, belirtilerin en az iki hafta sürmesi, sosyal ve mesleki işlevlerini bozacak kadar şiddetli olması ya da aşırı sıkıntıya yol açması gerekir. Bu belirtilerin bir maddenin fizyolojik etkilerine ya da tıbbi bir tabloya doğrudan bağlı olması durumlarında klinik tablo "bedensel hastalığa bağlı.." ya da "bir maddenin fizyolojik etkilerine bağlı..." olarak ayrıca sınıflandırılır (21).
Aşağıda majör depresyon tanısının dayandığı belirti ve bulgular tek tek gözden geçirilecektir:
Çökkün duygudurum: Depresyonu olan insanların %90'ı kendini sürekli çökkün, durgun, mutsuz hissettiğini söyler (1). İçinde bulunduğu durumun normal mutsuzluk ya da yastan farklı olduğunu ifade eder. Kolay ağlar ya da ağlayamamaktan yakınır. Duygudurumundaki çökkünlük hemen her gün vardır, süreklilik gösterir, çevresel olaylardan fazla etkilenmez. Çökkünlük çoğu zaman duruşuna, konuşmasına, yüz ifadesine, giyimine, kendine bakımına yansır. Ancak bu bir kural değildir. Bazı hastalar şiddetli depresyon belirtileri yaşamalarına karşın dış görünüşlerinde ya da kendilerine bakımlarında bozulma olmayabilir.
İlgi azalması, zevk alamama: Depresyondaki hastaların çoğu eskiden zevk aldığı, ilgilendiği şeylerden zevk alamamaktan yakınır. Bu durum süreklilik taşır ve hasta ilgilerinin hemen hepsini kaybetmiştir. İşi, hobileri artık ona zevk vermez. Ailesine, arkadaşlarına ilgisi azalır. Cinsel ilgi ve istekte de azalma görülür.
İştah ve kilo değişiklikleri: Depresyon hastalarının %70'inde iştah azlığı görülür, buna kilo kaybı eşlik edebilir. Bazı hastalarda ise tam tersine iştah ve kilo artışı olur. Kilo değişikliği son bir ay içinde eski kilosunun %5 artması ya da azalması durumunda var kabul edilir.
Uyku bozukluğu: Uyku düzenindeki bozulmalar depresyonun sık görülen belirtilerinden biridir. Uykusuzluk, uykuya dalma güçlüğü, sık uyanma ya da erken uyanma şeklinde olabilir. Depresyondaki hastada bu üç tür uyku sorunu görülebilmekle beraber, depresyon için en tipik olan erken uyanmadır. Hasta sabaha karşı genellikle sıkıntıyla uyanır ve yeniden uykuya dalamaz. Bazı hastalar özellikle iştah ve kilo artışı da varsa aşırı ve dinlendirmeyen uykudan yakınır. Uyku bozukluğunun var kabul edilmesi için hemen her gün olması gerekmektedir.
Motor etkinlikte değişiklik: Psikomotor yavaşlama ya da ajitasyon, şiddetli depresyonlarda görülen bir bulgudur. Kişinin öznel olarak tanımladığı durgunluk, yavaşlık hissi ya da yerinde duramama psikomotor etkinlikte değişiklik olarak kabul edilmez, mutlaka nesnel olarak gözlenmesi gerekir.
Halsizlik ve enerji azlığı: Fazla bir aktivite yapmadan kişinin kendisini hemen her gün yorgun, halsiz, enerjisiz hissetmesidir. Hasta bu durumu, sıklıkla, bedensel bir hastalık belirtisi şeklinde yorumlayıp, pratisyen hekime ya da iç hastalıkları uzmanına başvurabilir.
Suçluluk ve değersizlik hissi: Sürekli olarak geçmişteki küçük hatalarla ilgili aşırı suçlanma, kendini olumsuz değerlendirme, değersiz hissetme, kendine güvenin azalması depresyon için tipiktir. Hasta olduğu ve günlük yükümlülüklerini yerine getiremediği için kişinin kendini suçlaması bir depresyon belirtisi olarak yorumlanmamalıdır. Suçlanma ve değersizlik düşünceleri bazen sanrı düzeyinde olabilir. Başka bir deyişle kişinin gerçeği değerlendirmesi bozulmuştur. Örneğin; dünyadaki bütün felaketlerin sorumlusunun kendisi olduğunu düşünür. Bu durumda psikotik bir depresyon söz konusudur.
Düşünme, dikkatini toplama güçlüğü ve kararsızlık: Depresyondaki kişiler sıklıkla düşüncelerinin yavaşladığı hissinden, unutkanlıktan, dikkatlerini bir noktaya odaklayamamaktan yakınır. Bu durum, kişinin öznel yakınması olabileceği gibi, nesnel olarak da gözlenebilir. Özellikle ileri yaşta bilişsel kayıp demansa benzer bir tabloya yol açabilir.
Tekrarlayan ölüm ve intihar düşünceleri: Ölüm düşünceleri ("ölsem de kurtulsam", "ölsem herkes için daha iyi olur") ya da intihar düşünceleri depresyon hastasında mutlaka sorgulanması ve değerlendirilmesi gereken bir belirtidir. Daha çok bunaltı bozukluklarında görülen ölüm korkusuyla karıştırılmamalıdır. İntihar düşünceleri varsa bu konuda plan yapıp yapmadığı, geçmişte intihar girişiminin olup olmadığı araştırılmalıdır.
Başka Neler Olabilir?
Yukarıdaki belirtiler depresyon tanısı koymak için gerekli tanı ölçütleridir. Bunların dışında ülkemizde depresyon hastalarında sıklıkla bedensel yakınmalar görülür. DSÖ'nün "Temel Sağlık Hizmetlerinde Ruhsal Bozukluklar" araştırmasının Türkiye bölümünde, depresif bozukluğu olan hastaların %60'ı bedensel yakınmalarla başvururken, %24'ünün ruhsal yakınmalarla başvurduğu gösterilmiştir (22). Yine Türkiye'de ve Batı ülkelerinde depresyon belirti örüntüsünü karşılaştıran çalışmalarda, somatizasyon ve hipokondriazisin ülkemizde Batı ülkelerinden daha sık görüldüğü ortaya çıkmıştır (23, 24). Depresyonun bedensel yakınmalarla dışa vurulmasının özellikle kırsal bölgelerde, Doğu Anadolu'da, düşük eğitim düzeyinde ve kadınlarda daha fazla olduğu bildirilmektedir (25,26). Depresyonda görülen bedensel belirtiler değişkendir, çevresel streslerle artış gösterir, herhangi bir somut bedensel nedene bağlanamaz.
Depresyonun tanı ölçütlerinde yer almayan tipik bir özelliği de belirtilerin özellikle sabah saatlerinde daha yoğun olmasıdır. Gün içinde sıkıntı hali kısmen hafifler, hasta akşama doğru kendisini daha iyi hisseder. Bazı hastalarda ise, özellikle bunaltı belirtileri eşlik ediyorsa, duygudurumda gün içinde görülen bu değişme tam tersine dönebilir.
Şiddetli depresyonlara sanrı ya da varsanı gibi psikotik belirtiler eşlik edebilir. Algılama ya da düşünce alanlarında gerçeği değerlendirmenin bozuk olduğu bu tablo "psikotik depresyon" olarak adlandırılır. Psikotik belirtilerin içeriği çoğu zaman çökkün duygudurumla uyumludur. Örneğin; suçlayıcı işitme varsanıları, nihilistik (organlarının çürüdüğü, aslında ölmüş olduğu), somatik (AIDS ya da kanser gibi ölümcül bir hastalığı olduğu), yoksulluk (beş parasız kalacağı, ailesinin açlıktan öleceği), kötülük görme (tutuklanacağı, öldürüleceği) sanrıları gibi.
Bedensel Hastalığı Olan Depresyon Hastasına Tanı Koymak
Depresyonun tanı ölçütleri arasında uykusuzluk, iştah ve kilo kaybı, halsizlik gibi bedensel hastalıklarda da görülen belirtilerin olması, bedensel hastalıklarda depresyon tanısının konulmasında güçlük yaratır. Dolayısıyla bedensel hastalığı olanlarda depresyon tanısı koymak için farklı yaklaşımlar uygulanmaktadır. Bunlardan biri, bedensel belirtilerin dışta bırakılarak sadece ölçütlerde yer alan psikolojik belirtilere dayanarak tanı koymak. İkincisi, yalancı pozitif tanı koymayı göze alarak aynı ölçütleri kullanmak. Üçüncüsü, bedensel belirtilerin yerine ölçütlerde yer almayan bazı psikolojik belirtilerin (karamsarlık, sık ağlama, sosyal çekilme gibi) eklenmesi şeklindedir (7).
Bedensel hastalığı olanlarda depresyonun gözden kaçmasının başka nedenleri de vardır. Hastanın içinde bulunduğu koşullar, örneğin; hastanede yatıyor olması, bedensel hastalığı olması gibi durumların doğal olarak çökkün duyguduruma ve diğer depresyon belirtilerine yol açmış olduğu düşünülebilir. Hastanın ruhsal bir hastalık tanısıyla damgalanması istenmeyebilir, antidepresan ilaçların yan etkilerinden endişe edilebilir. Ayrıca, ruhsal belirtiler sorulmazsa hasta bu belirtileri kendisi ifade etmeyebilir. Hekimin zaman kısıtlılığı ya da konuyla ilgili yeterince bilgi sahibi olmaması da depresyon tanısının atlanmasına neden olabilir (7).
Depresyon Hastasına Sorulması Gereken Başka Sorular
Depresyon yineleyici bir bozukluktur. Hasta daha önce depresyon ya da mani nöbeti geçirmiş olabilir. Bu nedenle depresyondan şüphelenilen hastanın geçmiş ruhsal hastalık öyküsünün olup olmadığı sorulmalıdır.
Tablo 1'deki risk faktörleri arasında yer aldığı gibi duygudurum bozuklukları ailevi özellik taşır. Aile öyküsünün öğrenilmesi hem tanıyı destekler hem de tedavi seçiminde yol gösterici olabilir.
DEPRESYON AYIRICI TANISI
Bedensel Hastalığa ya da Bir Maddenin Fizyolojik Etkilerine Bağlı Duygudurum Bozukluğu
Depresyonu olan bir hastayı değerlendirirken üzerinde durulması gereken en önemli noktalardan biri hastalık tablosunun bedensel bir hastalığa ya da ilaç kullanımına ikincil gelişip gelişmediğidir. Yukarıda depresyon tanısında da üzerinde durduğumuz gibi eğer depresyon belirtileri bir maddenin fizyolojik etkilerine ya da tıbbi bir tabloya doğrudan bağlı ise klinik tablo "bedensel hastalığa bağlı duygudurum bozukluğu" ya da "bir maddenin fizyolojik etkilerine bağlı duygudurum bozukluğu" olarak adlandırılır. Bu yaklaşıma göre altta yatan hastalığın tedavisi ya da kullanılan ilacın kesilmesi ile depresyon belirtileri düzelir. Ancak bu tartışmalı bir konudur. Depresyona yol açtığı düşünülen birçok bedensel hastalık ve ilaçla majör depresyon arasında bire bir nedensel bir ilişki olmadığı, yatkınlığı olan kişilerde bedensel hastalık ve ilaçların majör depresyonu tetiklediği görüşü de öne sürülmektedir (5). Depresyondaki hastada yeterli doz ve sürede kullanılan antidepresan ilaçlara yanıt alınmazsa altta yatan bedensel bir hastalıktan şüphelenilmeli ve araştırılmalıdır.
Depresyona yol açabilen ilaçlar Tablo 3'te yer almaktadır. Bunların arasında antihipertansifler çok sık kullanılan ve depresyona yol açabilen ilaç gruplarından biridir. Reserpin, metildopa gibi bazı antihipertansif ilaçlar özellikle hasta daha önce depresyon geçirmişse ya da ailede depresyon öyküsü varsa depresyona neden olabilir. Bu özellikleri taşıyan hipertansif hastalar için uygun antihipertansif ilaçlar kalsiyum kanal blokerleri ya da anjiyotensin konverting enzim (ACE) inhibitörleridir (7).
Depresyonla nedensel ilişkisi olan bedensel hastalıklar Tablo 4'te sunulmaktadır.
Demans: Demans, inme ve ekstrapiramidal sistem hastalıklarına depresyon sıklıkla eşlik eder. Öte yandan, ileri yaştaki depresyonlu hastaların yaklaşık %10-20'sinde belirgin bilişsel kayıp olduğu tahmin edilmektedir (27). Tedavi edilmezse zaman içinde gerçek bir demans ile sonuçlanabilir. Bu noktalara dayanılarak yaşlı hastalardaki bu geri dönüşlü bilişsel bozukluk için "psödodemans" terimi kullanılmaktadır. Psödodemans için dört temel ölçüt tanımlanmıştır (28):
• Entelektüel yıkıma eşlik eden depresyon olması,
• Klinik özelliklerin dejeneratif bir beyin hastalığına benzemesi,
• Entelektüel kaybın antidepresan tedavi ile düzelmesi,
• Primer nörodejeneratif bir süreç olmaması.
Depresyona bağlı psödodemans ile demansın ayırıcı tanısını yaparken yardımcı olan öykü ve klinik belirtiler ile ilgili özellikler Tablo 5'te sıralanmıştır. Psödodemansta bilişsel bozukluk bulguları vardır. Bunlar bazen ayırıcı tanıda yol gösterici olabilir. Örneğin; yakın bellek hem demansta hem psödodemansta bozuk olduğu halde, tanıma demansta bozuk, psödodemansta sağlamdır. Demansta bir afazi belirtisi olarak görülebilen isimlendirememe, psödodemansta genellikle sağlamdır (29).
Demans ile depresyona bağlı psödodemans ayırıcı tanısı oldukça güçtür. Yukarıda değinilen noktaların yeterince ayırt edici olmadığı durumlarda hastanın psödodemans gibi ele alınıp antidepresan tedaviye verdiği yanıtın gözlenmesi, başka bir deyişle tedaviden tanıya gidilmesi uygun olur.
Bipolar duygudurum bozukluğu: Depresyon geçiren herkese daha önce en az birkaç gün boyunca; başkalarının yadırgadığı, hasta olabileceğini düşündükleri; aşırı hareketli ve çok enerjik olduğu, çok para harcadığı, uyku ihtiyacı olmadığı bir dönem geçirip geçirmediği mutlaka sorulmalıdır. Bu şekilde tanımlanan bir ya da daha çok mani nöbeti geçiren hastada tanı bipolar duygudurum bozukluğudur. Bipolar bozukluğun depresyon dönemindeki bir kişinin tedavisi, birçok bakımdan tek ya da yineleyici depresyon nöbetleri geçiren hastanın tedavisinden farklılık gösterir. Bu durumda verilen antidepresan tedavi bazen manik dönemi tetikleyebileceği için özellikle dikkatli olunmalıdır.
Yas: Sevilen bir kişinin kaybından sonra ortaya çıkan yas tablosunda depresyonun bütün belirtileri görülebilir. Yas genellikle iki-altı aylık bir süre içinde yatışır. %5 oranında ise depresyon gelişebilir. Bu kişilerde yas süresinin uzamasına, çevresel olumlu uyaranlara tepki vermemesine, psikomotor retardasyon ve intihar düşüncelerinin varlığına dikkat edilmelidir.
DEPRESYON NASIL SEYREDER?
Son 15, 20 yılda yapılan çalışmalar, duygudurum bozukluklarının seyrinin sanıldığı kadar iyi olmadığını göstermektedir. Tek bir nöbetin tedavisi açısından bakıldığı zaman tedavi edilme olasılığı daha yüksek olmakla birlikte, hastalığın yineleme özelliği unutulmamalıdır. Tek bir depresyon nöbeti geçirenlerin yarısında hastalık yineler (1). Her yineleyen depresyon nöbeti sonraki nükslerin görülme olasılığını arttırır. Şöyle ki; tek bir majör depresyon nöbeti geçirenlerin %50-60'ında ikinci nöbet, iki nöbet geçirenlerin %70'inde üçüncü nöbet, üç nöbet geçirenlerin %90'ında dördüncü nöbet gelişir (1). Majör depresyon nöbeti geçiren bir kişinin yaşamının sonraki döneminde mani nöbeti geçirme olasılığı da farklı çalışmalarda %5-10 arasında bildirilmektedir (1).
Yineleyen depresyonda nöbet sayısının ortancası dört, her nöbetin süresi ise 5.3 ay olarak bildirilmektedir (30). Yine doğal izlem (natüralistik) çalışmalarına göre majör depresyon hastalarının %20'sinde depresyon kronikleşir (24 ayı aşar) (31,32).
DEPRESYON HASTASI NASIL ELE ALINIR?
Majör depresyon nöbetinin tedavisinin temeli psikofarmakolojiktir. Günümüzde depresyon tedavisinde kullanılan birçok antidepresan ilaç bulunmaktadır (Tablo 6). Antidepresan ilaçlar, depresyon dışında birçok ruhsal bozukluğun tedavisinde de kullanılmaktadır. Bu ilaçların etkilerinin stresle ortaya çıkan durumlara yönelik olduğu düşünülmektedir. Bu açıdan etkileri kortikosteroidlerin nonspesifik antiinflamatuvar etkisine benzer. Hastalık sürecini durdurmadan, işlevleri düzeltirler.
Halen kullanılmakta olan depresyon ilaçları etki mekanizmaları, ilaç etkileşimleri, yan etkileri açısından farklılık göstermekle birlikte etkinlikleri, etki hızı açısından birbirinden farklı değildir. Dolayısıyla antidepresan ilaç seçiminde yan etki ve ilaç etkileşim özellikleri dikkate alınmalıdır. Antidepresan ilaçlarla tedavide aşağıda sıralanan sorunlar önemlidir:
1. Tedaviye yanıt iki-üç hafta düzenli kullandıktan sonra başlar. Bu durumun tedaviye başlarken hastaya mutlaka anlatılması gerekir. Aksi halde ilacın yararı olmadığını düşünen hasta tedaviyi kesebilir (1). İlaç etkisinin geç çıkması intihar riski yüksek olan hastalar için de önem taşır. Hızlı etki beklenilen bu gibi durumlarda elektrokonvülzif tedavi tercih edilebilir.
2. Ayaktan hastaların %20-35'i antidepresan ilaçlara yanıt vermez (33).
3. Yan etkiler sık görülür ve dozla artar. İki ana antidepresan grubunun yan etkileri Tablo 7'de özetlenmiştir.
4. Antidepresan ilaç kullanımında dikkat edilmesi gereken bir diğer önemli nokta ilaç etkileşimleridir. Özellikle seçici serotonin geri alım inhibitörleri (SSGI) sitokrom P-450 enzim sisteminde inhibisyona neden olduğundan, aynı sistemle metabolize olan ilaçların kan düzeyini ve yan etkilerini arttırır (34).
Antidepresan ilaç seçiminde ilk seçenek SSGI'dan biri olabilir (35,36). Bu gruptaki ilaçların yan etkileri daha azdır ve fazla sedasyon yapmazlar. Ayrıca, genellikle tek doz kullanılır ve doz arttırımına nadiren gerek olur. SSGI kullanımının bir diğer avantajı da intihar riski olan hastalarda kullanımının güvenli olmasıdır. İntihar amacıyla, aşırı dozda alındığı zaman bile ölümcül durumlara yol açma olasılığı düşüktür. Eğer kısmi yanıt alınır, tam iyileşme sağlanmazsa, başka bir deyişle belirtiler hafiflemekle beraber düzelmezse ya da bazı belirtiler düzelse de bazı belirtilerin sürdüğü durumlarda ilaç dozu arttırılabilir. Eğer dört hafta içinde hiç yanıt alınmazsa ilaç değişikliğine gidilir. İkinci ilaç seçeneği farklı bir gruptan olmalıdır. Çünkü bir SSGI'ya yanıt vermeyen hastanın başka bir SSGI'ya yanıt verme olasılığı düşüktür. Yineleyen depresyonlarda hastanın daha önceki depresyon nöbetlerinde yarar gördüğü ilaç ilk seçenek olarak başlanmalıdır. Yine birinci derece yakınlarında depresyon öyküsü olan hastalarda ilk seçenek, hasta olan yakının yarar gördüğü ilaç olmalıdır.
Majör depresyon tanısı konulan hastaya ve yakınlarına hastalık ile ilgili bilgi verilmelidir. İlaçların etkisinin geç başlayacağı, düzenli kullanılmalarının gereği, bağımlılık yapıcı nitelikte olmadıkları ve yan etkileri anlatılmalıdır. Hastanın ilaç kullanmayı belirtiler düzeldikten sonra altı ay süreyle ve aynı dozda sürdürmesi sağlanmalıdır. Trisiklik antidepresanlar ve fluoksetin dışındaki SSGI kesilirken, genellikle hafif kesilme belirtileri görülebileceği için günlük dozların azaltılarak kesilmesi önerilir (35).
Yineleyen depresyonlarda daha uzun süreli tedavi gerekir. İdame tedavisinde doz azaltılmamalı tedaviden yarar gördüğü dozda devam edilmelidir (35). Yineleyen depresyonlarda bir diğer koruyucu tedavi seçeneği de lityumdur. Lityum ile koruma tedavisi sırasında önemli olan kan lityum düzeyinin 0.6-0.8 mEq/L arasında tutulmasıdır. Bu kan düzeyi için genellikle 600-1200 mg arası lityum yeterli olur (35).
Eğer hastada psikotik belirtiler, ağır intihar riski, bipolar bozukluk öyküsü, ağır vejetatif belirtiler varsa ya da uygulanan tedaviye karşın depresyon belirtileri sürüyorsa, bir psikiyatri uzmanına danışmak gerekir. Bu tip hastalarda tedaviye psikoterapötik yöntemler eklenebilir, ilaç kombinasyonları ya da elektrokonvülzif tedavi uygulanabilir.
KAYNAKLAR
YAZIŞMA ADRESİ
Doç. Dr. Aylin ULUŞAHİN
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Psikiyatri Anabilim Dalı
Sıhhiye-ANKARA