Yazdır

Aterosklerotik Kalp Hastalıklarından Korunma ve Hemşirenin Sorumlulukları

Dr. Nuran AKDEMİR, Hmş. İmatullah AKYAR


Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi, İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı, ANKARA

Prevention from Atherosclerotic Heart Diseases and the Resposibility of the Nurse

Anahtar Kelimeler: Ateroskleroz, korunma, hemşire

Key Words: Atherosclerosis, prevention, nurse

Koroner kalp hastalıkları dünyada erken ölümlerin en önemli nedenidir. Ateroskleroz da dünyada en yaygın ölüm ve hastalık nedenidir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)'nün tahminlerine göre yakın zamanda tüm dünyada ölüm nedenleri ve yaşamı kısıtlayıcı hastalıklar arasında birinci sıraya yerleşecektir (1,2).

Ateroskleroz elastik arterlerin (aorta, karotid ve iliyak arter) ve büyük-orta boy musküler arterlerin (koroner ve popliteal) hastalığıdır (1,3). Aterosklerotik hastalıklar çeşitli başlıklar altında incelenmektedir. Bunlardan biri olan ve sıklıkla ateroskleroz olarak ifade edilen arteriyoskleroz ile ateroskleroz tanımları arasında fark vardır. Arteriyoskleroz (damar sertleşmesi) arter damar duvarının kalınlaşması ve elastikiyetini kaybettiği hastalıkları tanımlamaktadır. Arteriyoloskleroz (küçük arter ve arteriyol hastalığı) ve Mönckeberg'in medial kalsifik sklerozu (orta boy musküler arterlerin kalsifikasyonları) da diğer ateroskleroz hastalıklarıdır (1,3).

Ateroskleroz lipidler, makrofajlar, düz kas hücreleri ve hücre dışı maddeleri değişik oranlarda içeren intimal plaklar nedeniyle oluşan, ilerleyici arteryel darlık ve tıkanmalara, arterlerin esneklik ve antitrombotik özelliklerinin bozulmasına neden olan bir hastalıktır. Ateroskleroz hastalığının klinik belirtileri başlıca orta büyüklükteki arterlerde (koroner, karotis, baziler ve vertebral arter) ve alt ekstremite arterlerinde (iliyak ve femoral arter) ortaya çıkar. Aterosklerozun en erken lezyonu çocukluk dönemi yağlı çizgilerdir, yaşın ilerlemesi ile ileri lezyonlara, plağa dönüşür (3-5).

Aterosklerozun ortaya çıkışı monoklonal hipotez ve endotel hasarı hipotezi ile açıklanmaya çalışılmaktadır. Monoklonal hipoteze göre aterosklerotik plağın kaynağı virüs, kimyasal ajan ve mitojenlerin etkisi neoplastik dönüşüm gösteren tek bir kas hücresidir. Endotel hasarına yanıt hipotezine göre arter duvarının belli bölgelerinde endotel hücreleri travmaya maruz kalırlar ve travmaya hiperkolesterolemi, hipertansiyon, sigara, diabetes mellitus, patojenler (virüsler, klamidya gibi mikroorganizmalar), homosistein gibi toksik maddeler neden olmaktadır. Endotel hasarı endotel fonksiyonunda değişikliklere, önemli hücresel etkileşimlere neden olmakta ve aterosklerotik lezyon gelişimine yol açmaktadır (5).

Yapılan çalışmalarda hiperkolesteroleminin kontrol altına alınması ile gerilediği gösterilmiştir. Hiperkolesteroleminin ateroskleroza monosit-endotel adezyonunda değişiklik oluşturarak ya da endotel hücresinde kolesterol hücre sayısını artırarak yol açtığı düşünülmektedir. Hiperkolesterolemide artan plazma lipoproteinleri [özellikle düşük dansiteli lipoprotein (LDL) ve kolesterol] endotelde toksik hasara ve dolaşımdaki trombosit, monositlerin yüzey özelliklerinin değişmesine neden olur. Değişimle birlikte monositlerin endotel yüzeyine adezyonu artar, adezyonla intraselüler ve vasküler hücre adezyon molekülleri diğer maddelerin damar yüzeyine yapışmasını kolaylaştırır. Endotele yerleşen makrofajların LDL sekresyonu, düz kas proliferasyonu, konnektif doku yapımını hızlandırması ile lezyon oluşur. Diğer mekanizma ise endotel hücresinde kolesterol hücre sayısını artırarak hasar oluşturmaktır. Membranda artan kolesterol viskozite ve kan akımında değiştirir ve endotel hücrelerinin birbirinden ayrılmasına neden olur (5).

Ateroskleroz kalbi besleyen koroner dolaşıma veya beyni besleyen serebral dolaşıma etki ettiği zaman hastalık, ciddi olarak ortaya çıkar. Kalp krizi, akut inme, periferik arter hastalığı, kalp yetmezliği hastalıklarının ve genel olarak çoğu kalp hastalığının altında yatan neden aterosklerozdur (1,3).

Amerika Birleşik Devletleri 2004 yılı verilerine göre erkeklerin %65'i ve kadınların %47'sinde aterosklerotik kardiyovasküler hastalığın ilk belirtisi kalp krizi veya ani kardiyak ölüm (ilk belirtilerden sonraki bir saat içinde ölüm) olmuştur (1).

Ateroskleroz multifaktöriyel bir hastalıktır. Kesin bir etyolojik faktör olmamakla birlikte aterosklerozun oluşumunda infeksiyon ajanları (Chlamydia pneumoniae), kalıtsal özellikler (homosisteinemi), hipertansiyon, diabetes mellitus, hiperlipidemi, tütün kullanımı, sedanter yaşam, şişmanlık ve kişilik yapısının etkili olduğu düşünülmektedir (3,4).

Aterosklerozun başlangıcının kaynaklarda genelde erken çocukluk ile ergenlik çağında ve çoğunlukla büyük arterlerde olduğu ifade edilmektedir (1,3,4,6). Başlangıcı bu yaşlarda olmakla birlikte hastalık, klinik olarak belirti vermez ve günümüzdeki tıbbi tanı yöntemlerinin çoğu ile kolayca tanı konulamaz (1,3). Ancak özellikle risk gruplarında yapılan yaşam tarzı değişiklikleri ile önemli sayıda kişi geri dönüşümsüz koroner kalp hastalıklarından korunabilmektedir (3,6).

Yapılan çalışmalar ile koroner arter hastalıklarının risk faktörlerinin çoğu tanımlanmış ve bunların büyük bir bölümünün düzeltilebileceği gösterilmiştir. Günümüze kadar yapılan çalışmalarda koroner arter hastalıklarının önlenmesinde sağlıklı yaşam alışkanlığı kazanmanın ve sürdürmenin anahtar rol oynadığı ortaya çıkmıştır (3,6). Bu nedenle koroner arter hastalığından korunmaya yönelik uygulamaların bilinmesi, korunmada ve hastalık durumunda etkili tedavi seçeneklerinin izlenmesi oldukça önemlidir.

Koroner arter hastalığından korunma primer ve sekonder olmak üzere iki başlıkta incelenebilir. Primer koruma risk faktörlerinin tanımlanması ve belirti vermeyen kişilerde hastalık ortaya çıkmadan önce koroner kalp hastalıklarının önlenmesi ve risk yönetim müdahalelerini içermekte; sekonder koruma ise hastalığın belirti verdiği ve tanılandığı kişilerde tekrarı önlemeye yönelik müdahale seçeneklerini içermektedir (2,6).

Aterosklerozun çocukluktan başlayan, yavaş ilerleyen, risk faktörleri varlığında hızlanan seyir özellikleri ele alındığında, hastalıktan korunma müdahalelerinin hayatın ve hastalığın her evresinde uygulanması gerektiği gerçeği ortaya çıkmaktadır.

Aterosklerotik kalp hastalıklarında risk faktörleri değiştirilebilir ve değiştirilemez olmak üzere iki başlıkta incelenmektedir. Değiştirilebilir ya da kontrol edilebilir risk faktörleri yaşam tarzı özellikleri ve biyokimyasal faktörleri; değiştirilemez risk faktörleri ise fizyolojik risk faktörleri olarak sınıflandırılmaktadır (6,7).

Değiştirilebilir risk faktörleri içinde yer alan yaşam tarzı değişiklikleri sigara kullanımı, kolesterol, doymuş yağdan zengin, meyve ve sebzeden fakir diyet, aşırı alkol tüketimi, fiziksel aktivite azlığıdır. Yüksek total ve LDL-kolesterol, düşük yüksek dansiteli lipoprotein (HDL)-kolesterol, yüksek plazma trigliserid düzeyleri, yüksek kan basıncı, diyabet ya da hiperglisemi, yüksek beden kitle indeksi ise kontrol edilebilir biyokimyasal risk faktörleri arasında sayılmaktadır.

Değiştirilemez risk faktörleri ise yaş, erkek cinsiyet, ailede birinci derecede akrabalarda erkeklerde 55, kadınlarda 65 yaşından önce koroner arter hastalığı olması gibi faktörlerdir.

Türk Kardiyoloji Derneğinin 2002 yılında yayınladığı Koroner Kalp Hastalığı Korunma ve Tedavi Kılavuzunda koroner kalp hastalığı risk faktörleri yaş, aile öyküsü, sigara içiyor olmak, hipertansiyon, hiperkolesterolemi, düşük HDL-kolesterol değeri ve diyabet hastalığı olarak tanımlanmıştır. Aynı derneğin 2005 yılında sonuçları yayınlanan TEKHARF çalışmasında da kılavuzda tanımlanan risk faktörlerinin yanı sıra obezite, fiziksel aktivite azlığı, aterojenik diyet, lipoprotein (a) yüksekliği, homosistein yüksekliği, kronik inflamasyon, protrombik durumlar da risk faktörleri arasında yer almıştır. Türk Kardiyoloji Derneği Koroner Kalp Hastalığı Korunma ve Tedavi Kılavuzunda risk grupları yüksek, orta, düşük olmak üzere üç grupta ele alınmış, aşağıda yer aldığı gibi tanımlanmıştır (6,8,9).

Yüksek riskli grup; diyabet tanısı, yüksek sistolik kan basıncı, sigara kullanımı, metabolik sendromlu erkekler ve kadınlarda 50 ve ileri yaş; total kolesterol/HDL-kolesterol oranının 5 ve yukarı olması yüksek riskli grubu oluşturmaktadır.

Orta derecede riskli grup; hiperkolesterolemi ve yüksek risk grubuna girmeyen metabolik sendromlu hastalar bu grupta yer almaktadır. Bu gruptaki hastalar hiperkolesterolemiye ek olarak iki risk faktörüne sahiptir.

Düşük riskli grup; hastalar hiperkolesterolemi ve ilave tek risk faktörüne sahip ya da risk faktörü bulunmayan hastalardır.

Amerikan Kalp Birliği Kardiyovasküler Hastalık ve İnmeden Primer Korunma Kılavuzunda 2002 yılında risk faktörü taramasına erişkinlerde 20 yaşında başlanması; her rutin incelemede sigara durumu, diyet, alkol alımı, fizik aktivite, kan basıncı-nabız, beden kitle indeksi, bel çevresi izlenmesi; açlık serum lipid profili ya da total/HDL-kolesterol düzey izlemi, kan şekeri izlemlerinin en azından beş yılda bir, risk faktörleri varsa iki yılda bir yapılması önerilmektedir. Aynı kılavuz özellikle 40 yaşın üzeri erişkinlerin ve kardiyovasküler hastalık için en az iki risk faktörü olan grubun 10 yıllık kalp hastalığı risklerinin bütüncül olarak (yaş, cinsiyet, sigara, sistolik kan basıncı, total kolesterol, HDL-kolesterol, diyabet ile) değerlendirilmesini de önermektedir (10).

Amerikan Kalp Birliği kardiyovasküler hastalıktan korunmada risk faktörlerine karşı primer müdahaleleri (10);

• Sigaranın tamamen bırakılması,

• Kan basıncının 140/90 mmHg'nın altında olması (diyabet varlığında 130/80 mmHg'nın altında; kalp ve böbrek yetmezliği varlığında 130/85 mmHg'nın altında),

• Sağlıklı beslenme alışkanlığı oluşturulması,

• Yüksek riskli kişilerde düşük doz aspirin kullanılması,

• Kan lipid düzeyinin primer hedeflerinin;

- Risk faktörü yok ya da bir tane ise LDL-kolesterol 160 mg/dL olması,

- 2 > risk faktörü varsa 10 yıllık risk < %20 ise LDL-kolesterol 130 mg/dL olması,

- 2 > risk faktörü varsa 10 yıllık risk > %20 ise ya da hasta diyabetli ise LDL-kolesterol 100 mg/dL olması,

• LDL-kolesterol istenen düzeyde değil ise kan lipid düzeyinin sekonder hedeflerinin;

- Risk faktörü yok ya da bir tane ise HDL-kolesterol < 190 mg/dL olması,

- 2 > risk faktörü varsa 10 yıllık risk < %20 ise HDL-kolesterol < 160 mg/dL olması,

- 2 > risk faktörü varsa 10 yıllık risk > %20 ise ya da hasta diyabetli ise HDL-kolesterol 130 mg/dL olması,

• Kan lipid düzeyinin diğer hedeflerinin;

- Trigliserid < 150 mg/dL, HDL-kolesterolünün erkekte < 40 mg/dL, kadında < 50 mg/dL olması,

• Tercihan haftanın her günü, günde en az 30 dakika orta düzeyde fiziksel aktivite yapılması,

• Beden kitle indeksi (BKİ)'nin > 25'in, bel çevresinin erkeklerde 102 cm, kadınlarda 98 cm üzerinde olduğu durumlarda ideal kiloya ulaşma ve koruma,

• Diyabetli hastalarda kan şekerinin 110 mg/dL'nin, HbA1c'nin %7'nin altında olması,

• Kronik atriyal fibrilasyonu olan kişilerde normal sinüs ritmi ve INR düzeyinin antikoagülan tedavi ile 2.0-3.0 arasında olması şeklinde ifade etmektedir.

Amerikan Kalp Birliğinin 2006 yılında revize ettiği kılavuzda, kalp-damar hastalığı olan hastalar için sekonder korunma müdahalelerini (11);

• Sigaranın tamamen bırakılması,

• Kan basıncının 140/90 mmHg'nın altında olması (diyabet ya da kronik böbrek hastalığı varlığında 130/85 mmHg'nın altında),

• Kan lipid düzeyinin LDL-kolesterolün < 100 mg/dL olması,

• Trigliserid düzeyinin > 200 mg/dL ise HDL-kolesterol dışı kolesterolün < 130 mg/dL olması,

• Tercihan haftanın her günü, günde en az 30 dakika orta düzeyde fiziksel aktivite yapılması,

• BKİ'nin 18.5-24.9 kg/m2, bel çevresinin erkeklerde 102 cm, kadınlarda 98 cm altında olması,

• Diyabetli hastalarda HbA1c'nin %7'nin altında olması,

• Hastaya kontrendike olmadığı durumlarda antiagregan-antikoagülan, renin-anjiyotensin-aldosteron sistem ve beta-bloker tedavi uygulanması,

• Grip aşısı yapılması şeklinde ifade etmektedir.

Hipotezler ve korunma kılavuzlarında da yer aldığı gibi koroner aterosklerotik kalp hastalığı gelişme riski plazma total ve LDL-kolesterolün, HDL-kolesterolün düşüklüğü ve plazma trigliserid yüksekliği ile güçlü ilişki göstermektedir. LDL-kolesterol seviyesinin %1-2'lik düşüşü hastalık riskinin %2-3 azalmasına neden olmaktadır (4,7). Bu bilgi ışığında aterosklerozun gerilemesinde, gelişiminin yavaşlamasında ve kalp-damar hastalıklarının görülme sıklığında azalmanın sağlanmasında LDL-kolesterolün düşürülmesi; HDL-kolesterolün yükseltilmesi en önemli müdahaledir (12,13).

Günümüzde statin türevi ilaçlar ile kolesterol %25-40 civarında düşürülebilmektedir. Statin tedavisine ek olarak diyet, egzersiz ve diğer farmakolojik olmayan tedavi yaklaşımları; yüksek riskli hasta grubunda bu ilaçların etkilerini artırmanın yanı sıra risk grubu kişilerde aterogenezisi önleyerek hastalığın oluşumunu ve dolayısıyla görülme sıklığını azaltmada da etkilidir (11).

Vücuttaki kolesterolün 3/4'ü endojen kaynaklıdır ve bunun 2/3'ü karaciğerde yapılır. Statin türevi ilaçlar kolesterol biyosentezinde önemli rolü olan HMG- CoA (3-hidroksi-3-metil glutaril koenzim) redüktazı geri dönüşümlü inhibe ederek, hepatositlerde kolesterol içeriğini düşürür ve LDL-kolesterol alımını, katabolizmasını artırarak plazma kolesterol, LDL-kolesterol ve trigliseridleri düşürür ve HDL-kolesterol düzeyini yükseltir. Bu etkilerinin yanı sıra statinler plak stabilitesinde artma, endotel fonksiyonunda iyileşme, kronik inflamasyonda azalma ve antitrombotik etkileri ile kardiyak olaylarda, koroner arter hastalıklarında, koroner girişimde, inme ve total mortalitede azalma sağlarlar (11).

Statin türevi ilaçlar Türk Kardiyoloji Derneği Kılavuzuna göre LDL-kolesterol > 190 mg/dL ya da kolesterol > 300 mg/dL olduğunda, aterosklerotik kalp hastalığı olanlarda ise LDL-kolesterol > 130 mg/dL olduğunda endikedir (9). İlaç bulantı, kusma, ishal gibi gastrointestinal sistem bozuklukları, baş ağrısı, döküntü, periferik nöropati gibi yan etkiye neden olabilmektedir. Ancak, en önemli yan etkileri karaciğer toksisitesi ve rabdomiyolizdir.

Son zamanlarda statin grubu ilaç kullanan hastalarla yapılan çalışmalarda kolesterol düzeyinin düşürülmesi ile yüksek riskli hastalarda iyi sonuçlar elde edilmiştir. Çalışmalar da agresif ilaç tedavisinin klinik olarak belirti veren koroner arter hastalarında yararlı olduğu ortaya konmuştur. Diyet kontrolü, egzersiz yapılması, sigaranın bırakılması, kan basıncı ve diyabet kontrolünün sağlanması gibi koruyucu uygulamaları yerine getiren hastalar için ilaç tedavisinin yararı konusunda bilgi yoktur. Sonuç olarak statin grubu ilaçlar LDL ve diğer kolesterollerin düşürülmesinde etkili olmakla birlikte; aterosklerotik hastalıkların ve tekrarlarının önlenmesinde diyet, egzersiz ve diğer müdahaleler koruyucu olmaktadır (12,14). Literatürde LDL-kolesterol düzeyinin koroner hastalar için uygun sınırlarının ne olması gerektiği tartışılmakla birlikte klinik koroner arter hastaları LDL-kolesterol seviyelerini diyet, egzersiz, kilo verme yöntemleri ile istenen düzeye indirebilmektedirler.

Diyetin Kolesterol Üzerine Etkisi

Yağ oranı yüksek diyet ve fiziksel aktivite azlığı sigara kullanımından sonra ölümün önlenebilir nedenleri arasında yer alan kardiyovasküler risk faktörleridir (2). Diyet ile alınan yağ miktar ve cinsi plazma lipoproteinleri üzerinde önemli etkiye sahiptir. Hayvani yağlar, et, süt, yoğurt, margarin ve peynirde yüksek oranda bulunan uzun zincirli doymuş yağlar plazma total kolesterolü ve LDL-kolesterol düzeyini yükseltmektedir.

Çoklu doymamış yağlar vücutta sentez edilemeyen esansiyel yağ asitleridir, ayçiçeği, mısır, soya yağı gibi sıvı yağların esas elemanlarıdır. Bazı yapraklı bitki yağları ile balık yağı da bu grupta yer almaktadır. Çoklu doymamış yağlar çok düşük dansiteli lipoprotein, LDL-kolesterolü etkili şekilde düşürmekte ve apoprotein B'nin kandan çekilip temizlenmesini hızlandırmaktadır (4,6,12).

Zeytinyağı, kanola yağı gibi tekli doymamış yağlar oksidatif değişime uğramama, oksidan streslere dayanıklı olma özelliklerine sahiptir. Oksidasyon yalnızca yağların kullanımı sırasında vücutta oluşmamakta; vücut içerisindeki reaksiyonlarla serbest radikaller vücut içinde oluşmaktadır. Oluşan serbest radikaller antioksidanların önleyici etkisi ile hasar veremezler. Ancak serbest radikaller ile antioksidanlar arasında denge bozulduğunda oksidatif stres oluşmakta ve hücrelerin normal fonksiyonlarında bozulmalar meydana gelmektedir. Yağların oksidasyonu çift bağ oluşturması ile ilişkilidir. Bu nedenle zeytinyağı gibi tekli yağların diyette yüksek olarak alınması, beslenme ile yapısı şekillenen hücrelerin oksidasyona uğramasını önlemektedir. Ceviz, fındık ve zeytinyağı tekli doymamış yağlardan zengindir ve yüksek oranda antioksidan içermektedir (13). Standart karbonhidratları bol, tekli doymamış yağ asitleri yüksek Akdeniz tipi beslenme; tekli doymamış yağ asitlerinin oksidasyona uğramaması ve antioksidan içermesi gibi özellikleri nedeniyle kalp hastalıklarına karşı koruyucu özelliktedir (3,4,6,12).

Çoklu doymamış yağ asidinden zengin yağlar mısır, ayçiçeği, soya yağı gibi bitkisel yağlardır. Çoklu doymamış yağlar tekli doymamış yağlardan farklı olarak LDL-kolesterolü düşürücü etki gösterebilmekte ancak oksidatif strese dayanamamakta, oksidatif değişime uğramaya daha yatkın olmaktadır (3,4,6,12). Oksidasyona yatkın olan çoklu doymamış yağ asitlerinin oksidasyonu ile LDL yağ asit bileşimi oluşumuna katkı sağlanmaktadır (15).

Çoklu doymamış yağ asitlerinin bir kısmını oluşturan omega-3 yağ asitleri (alfa linoleik asit) balık yağında bulunmaktadır. Balık yağının koroner hastalıkları önlediği, trigliseridi düşürdüğü, HDL-kolesterolü yükselttiği, kan basıncı, kan viskozitesi ve fibrinojen seviyesini iyileştirdiği bilinmekte, bu nedenle diyette balığa yer verilmesi önerilmektedir. Ancak çoklu yağ asitlerinin ve linoleik asidin oksidasyona yatkın olması nedeniyle çok fazla balık ya da balık yağı tüketenlere antioksidan özelliği nedeniyle B vitamini desteği önerilmektedir (4,6).

Bu bilgilere ek olarak diyetteki doymuş yağ asitlerinin çoklu ya da tekli doymamış yağ asitleri ile yer değiştirmesi LDL oksidasyonunu azaltarak LDL seviyesini düşürmeye ve dolayısıyla ateroskleroz oluşumunun önlenmesine katkı sağlamaktadır (15).

Sıvı bitkisel yağların katılaştırılması (hidrojenize) sırasında oluşan trans yağ asitleri LDL-kolesterolü üzerinde yükseltici, HDL-kolesterolü düşürücü etkiye sahip olmaktadır. Margarinler, patates cipsleri, krakerler ve şekerlemelerde bulunan trans formundaki yağ asitlerinin sıvı formlarının dahi diyette yer almaması gerekmektedir (3,4,6,12).

Bu bilgilerin yanı sıra yapılan çalışmalarda bazı orta zincirli yağ asitlerinin ve doymuş yağ asitlerinin kolesterol seviyesini yükseltmediği, bazı bitkisel yağ asitlerinin kolesterol seviyesini yükselttiği bildirilmiştir. Bu nedenle bazı kaynaklarda yağ asitleri kolesterol yükselten ve kolesterol yükseltmeyen olarak sınıflandırılabilmektedir (7).

Diyette yer alan karbonhidrat miktarının fazlalığı HDL-kolesterol seviyesini düşürebilmektedir. Benzer şekilde diyette fazla miktarda yer alan siyah susam, yulaf gibi besinlerin içerdiği linoleik asit gibi çoklu doymamış yağ asitleri kan kolesterolünü HDL ile birlikte düşürebilmektedir (7,16).

Beyin, kalp, karaciğer, yumurta sarısı gibi besinlerde bulunan kolesterol plazma total kolesterol ve LDL-kolesterol düzeyini yükseltmek bakımından doymuş yağlardan daha az etkili olabilmektedir.

Özetlemek gerekirse hiperlipidemilerde diyet tedavisi;

• Total kalorinin %30 ya da daha azının yağlardan gelecek şekilde diyette yağ miktarının azaltılması,

• Doymuş yağların toplam diyet kalorisinin %10'undan daha azını sağlayacak şekilde azaltılması,

• Çoklu doymamış yağların toplam diyet kalorisinin %10'unu oluşturması,

• Tekli doymamış yağların toplam diyet kalorisinin %15'ini oluşturması,

• Diyetle alınan toplam kolesterol miktarının günlük 250-300 mg'a indirilmesi,

• İdeal vücut ağırlığının sürdürülmesi amacıyla toplam kalori miktarının azaltılması şeklindedir.

Hiperlipidemilerde yağların düşürülmesi ile ilgili diyetlerde çözünebilir lifler, bitkisel proteinler, antioksidanlar, homosistein düzeyi ve alkol kullanımı ile ilgili konular tartışılmaktadır (7,17).

Fasulye, nohut, elma, armut gibi sebze ve meyvelerin çözünebilir liften zengin oldukları ve kan kolesterol seviyesini %5-10 kadar indirebildiği, glukoz toleransını artırdığı ve kan basıncını düşürdüğü bildirilmektedir (13).

Bitkisel proteinlerinin özellikle soyanın kan yağlarını dengeleme konusunda etkili olduğu, östrojenik etkisinin kan yağlarını dengeleme konusunda önemli olduğu bildirilmektedir (4).

Ateroskleroz gelişiminde LDL oksidasyonu kilit olaydır. Bu nedenle LDL oksidasyonunu önleyici müdahaleler ateroskleroz oluşumunda etkili kabul edilmektedir. E vitamini, C vitamini, beta-karoten, biyoflavonoidler, selenyum gibi antioksidanlar üzerinde çalışmalar yapılmış ve etkili oldukları gösterilmiştir (17).

Taze meyve, sebze, çayda bulunan flavonoidler üzerinde yapılan çalışmalarda bu maddeleri yüksek oranda alan kişilerde koroner ölümlerin düşük olduğu saptanmıştır (7).

Ateronejik etkiye sahip yüksek homosistein düzeyinin folik asit, B12 ve B6 vitaminleri ile düşürülmesi kalp hastalıklarında koruyucu etkiye sahip olmaktadır (7).

Az miktarda alkol kullanımı içerdiği flavonoidler ile aterosklerotik kalp hastalıkları için koruyucu olabilmektedir (7).

Egzersiz ve Kalp Hastalığı

Amerikan Kalp Birliği kalp-damar hastalıkları risk faktörleri arasına sedanter yaşam tarzını hipertansiyon, hiperkolesterolemi ve sigaradan sonra dördüncü faktör olarak eklemiştir. Sedanter yaşamın ya da fiziksel inaktivitenin hastalık riskini ortalama 2 kat artırdığı; haftalık egzersiz dozu ile kardiyovasküler ölüm ve tüm nedenlere bağlı ölüm arasında doza bağlı ilişki olduğu literatürde yer almaktadır (2,9).

Bu nedenle düzeltilebilecek risk faktörleri arasında yer alan fiziksel inaktivitenin yaşam tarzı değişiklikleri içinde odaklanılacak ana hedef olduğu üzerinde durulmaktadır. Orta ve ileri derece düzenli egzersizin kalp hastalıkları riskini önemli derece azalttığı, kan basıncı ve kilo kontrolü sağladığı, kan lipid seviyelerini düzenlediği, trombosit aktivasyonunu azalttığı bildirilmektedir (7,10,12).

Yapılacak egzersiz tipinin, sıklık, şiddet ve süresinin koruyuculukta önemli olduğu bilinmektedir. Haftada en az dört gün düzenli olarak, yarım saati aşan sürelerde; hızlı yürüme, merdiven çıkma, yüzme, bisiklete binme, dans etme ve benzeri dinamik egzersizlerin ya da en azından günlük yaşamda 20-30 dakika ve üzerinde aerobik egzersizlerin kardiyovasküler kapasiteyi ve toleransı artırıcı özellik gösterdiği ifade edilmektedir (2,10,12).

KAYNAKLAR

  1. Carpenter C, Griggs R, Loscalzo J. Cecil Essentials of Medicine. Çev. Ed: Çavuşoğlu H. Nobel Tıp Kitabevi, 2002.
  2. Abaonu Babacan G. Koroner arter hastalığı majör risk faktörleri ve C-reaktif proteinin değerlendirilmesi (tez). İstanbul: TC Sağlık Bakanlığı Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 5. Dahiliye Kliniği; 2005.
  3. Crawford MC, DiMarco JP, Cardiology. Philadelphia Mosby Company, 2001.
  4. Heper C. Multidisipliner kardiyoloji. Ankara: Nobel ve Güneş Tıp Kitabevi, 2002.
  5. İliçin G, Biberoğlu K, Süleymanlar G, Ünal S. İç Hastalıkları. 2. Baskı. Ankara: Güneş Kitabevi, 2002.
  6. Ökmen E. Kalp krizinden korunma. Actuel Medicine 2005.
  7. Sonel A. Kardiyoloji. Ankara, 2002.
  8. Türk Erişkinlerinde Kalp Hastalıkları ve Risk Faktörleri (TEKHARF) Çalışması. Erişim Tarihi: 01.06.2007 Erişim Adresi: http://tekharf.org/2005.html
  9. Türk Kardiyoloji Derneği Koroner Kalp Hastalığından Korunma ve Tedaviye İlişkin Ulusal Kılavuz. Erişim Tarihi: 01.06.2007. Erişim Adresi: http://www.tkd.org. tr/kilavuz/k02.htm
  10. Pearson AT, Blair SN, Daniels SR, et al. AHA Guidelines for Primary Prevention of Cardiovascular Disease and Stroke: 2002 Update. Consensus Panel Guide to Comprehensive Risk Reduction for Adult Patients Without Coronary or Other Atherosclerotic Vascular Diseases. Circulation 2002; 106: 88-91.
  11. Smith SC, Allen J, Blair S, et al. AHA/ACC Guidelines for Secondary Prevention for Patients with Coronary and Other Atherosclerotic Vascular Disease: 2006 Update: Endorsed by the National Heart, Lung and Blood Institute. Circulation 2006; 113: 2363-72.
  12. LaRosa JC. The role of diet and exercise in the statin era. Progress in Cardiovascular Diseases 1998; 41: 37-50.
  13. Erişim Tarihi: 10.08.2007. Erişim Adresi: http://orema. com.tr/zeytin_yagi.html
  14. Rosenson RS. Statins in atherosclerosis: Lipid- lowering agents with andioxidant capabilities. Atherosclerosis 2004; 173: 1-12.
  15. Erişim Adresi: http://europa.eu.int/comm/agriculture/prom/olive/medinfo/de/factsheets/fact4.htm, Erişim Tarihi: 10.08.2007
  16. Mingpeng S, Zongli W. The protective role of high- density lipoproteins in atherosclerosis. Experimental Gerontology 1999; 34: 539-48.
  17. Kaliora AC, Dedoussis GVZ, Schmidt H. Dietary antioxidants in preventing atherogenesis. Atherosclerosis 2006; 187: 1-17.

YAZIŞMA ADRESİ

Hmş. İmatullah AKYAR

Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi

İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı

06100 Samanpazarı-ANKARA

Yazdır