Eski İlaç, Eski ve Yeni Kullanımları: Metformin
Uzm. Dr. Ayla HARMANCI, Prof. Dr. Alper GÜRLEK
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji Ünitesi, ANKARA
Old Drug, Old and New Uses: Metformin
Anahtar Kelimeler: Metformin, diabetes mellitus, dislipidemi, polikistik over sendromu
Key Words: Metformin, diabetes mellitus, dyslipidemia, polycystic ovary syndrome
Günümüzde değişen yaşam koşulları ve beslenme alışkanlıkları ile birlikte obezite ve tip 2 diabetes mellitus (DM) önemli birer sağlık sorunu haline gelmiştir. Tip 2 DM'nin patogenezinde olduğu gibi, çağımızın hastalığı olarak bilinen ve önceleri metabolik sendrom olarak adlandırılan patolojinin temelinde de insülin rezistansının yer aldığı artık bilinmektedir. Bu nedenle insülin duyarlandırıcı ajanlarla tedavi son yıllarda giderek önem kazanmaktadır.
Metformin, tip 2 DM'nin tedavisinde kullanılan, biguanid grubu insülin duyarlandırıcı bir ilaçtır. Aslında ortaçağ zamanından beri Goat's rue, Fransız leylağı ya da İtalyan fitch olarak da bilinen Galega officinalis'in diyabete eşlik eden yoğun ürinasyonu düzelttiği bilinmektedir (1). Daha sonraları bitkideki aktif maddenin guanidin olduğu keşfedilmiş ve normalde oldukça toksik olan bu bileşik 1950'li yıllarda biguanid (bağlanmış halde iki guanidin halkası içerir) haline getirilerek diyabetli hastaların kullanımına sunulmuştur. Ancak bu grubun ilk temsilcileri olan fenformin ve buforminin laktik asidoz riskini arttırdıkları gösterilmiş ve bu nedenle özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD)'nde uzun yıllar biguanidlerin kullanımına izin verilmemiştir (2). Oysa grubun yeni temsilcisi olan metformin diğerlerinden farklı olarak daha az lipofilik olup, çok daha düşük laktik asidoz riskine sahiptir ve tüm dünyada yıllardır güvenle kullanılmaktadır (3) (Şekil 1).
İnsülin duyarlandırıcı ilaçlar biguanidler ve tiazolidinedionlar olmak üzere başlıca iki gruptur. Bu iki grubun temel farklılıkları etki yerleridir. Metformin karaciğerin endojen glikoz üretimini azaltırken, tiazolidinedionlar primer olarak kas ve yağ dokusu gibi periferik dokularda etkilidir (4). Her ikisi de kardiyovasküler risk faktörlerini iyileştirmektedir; fakat bugüne dek sadece metforminin kardiyovasküler olayları azalttığı gösterilmiştir (1-5). Ayrıca, metforminin tip 2 diyabetli hastalarda antihiperglisemik etkileri yanında kilo kaybı, hiperinsülineminin azalması, lipid profilinin düzelmesi, artmış fibrinolizis ve güçlenmiş endotelyal fonksiyonlar gibi başka yararlı etkileri de vardır (5) (Resim 1).
ETKİ MEKANİZMASI
Metforminin glikoz düşürücü etkisi başlıca azalmış hepatik glikoz çıkışı (primer olarak glukoneogenezin ve daha az olarak da glikojenolizisin inhibisyonu yoluyla) ve iskelet kasında ve adipositlerde artmış insülin aracılı glikoz alımı ile ortaya çıkmaktadır. Bu etkilerine ek olarak intestinal glikoz emilimini de azaltmaktadır. Metforminin farklı sistemler üzerine etkileri Tablo 1'de özetlenmiştir.
Endojen glikoz yapım oranı açlık plazma glikozu ile kuvvetli bir ilişki göstermektedir ve bu oran, normal bireylere kıyasla tip 2 diyabetik hastalarda %25-100 artmıştır (6-9). Metforminin glikoz düşürücü etkisi endojen glikoz üretiminde sağladığı %25-30'luk düşüşten kaynaklanmaktadır (4,8). Daha az oranda iskelet kasları ve yağ dokusu tarafından periferal glikoz alımının uyarılması plazma glikoz oranlarını azaltmaktadır. Ancak bu etki, ilacın doğrudan farmakolojik etkisiyle değil, daha çok glukotoksisitenin ortadan kalkmasıyla ilişkili görünmektedir (10). Sülfonilüreaların aksine metformin, insülin salınımını uyarmaz (8,11).
Metforminin etki mekanizması ile ilgili in vitro çalışmalarda hepatik laktat alımının ve glukoneogenezin inhibisyonu gösterilmiştir (12). İzole edilmiş rat hepatositlerinde metforminin ATP konsantrasyonunu ve pirüvat kinazın allosterik inhibitörünü azalttığı ve bu şekilde pirüvat kinaz akışını arttırırken glikoz çıkışını azalttığı gösterilmiştir (13). Ancak bu sonuçları doğrulamayan çalışmalar da mevcuttur (14). Az sayıdaki araştırmacı tarafından öne sürülen hipoteze göre ise metformin pirüvat karboksilaz-fosfoenolpirüvat karboksikinaz aktivitesini inhibe etmekte ve bu yolla muhtemelen pirüvatın alanine dönüşümünü arttırarak glukoneogenezi azaltmaktadır. Ancak akılda tutulması gereken önemli bir husus bu çalışmalarda kullanılan metformin dozunun diyabetli hastaların tedavisinde kullanılandan 8-12 kat daha yüksek (250-350 mg/kg) olduğudur. Ayrıca, metformin in vivo ve intakt hücrelerde AMP-activated protein kinazı (AMPK) stimüle eder ve muhtemelen mitokondriyal solunum zincirinin kompleks 1'ini inhibe eder (15). Yakın zamanda yapılan bir çalışmada metforminin AMPK'yı aktive etme mekanizması açıklanamamıştır (16). Bununla birlikte bu çalışmada, metforminin etki mekanizmasının, hepatoma hücrelerinde glukoneojenik enzimlerin ekspresyonunu ve in vivo olarak endojen glikoz çıkışını inhibe ederek etki gösteren AMPK-aktive edici ajanlar olan 5-aminoimidazole-4-carboxamide riboside (AICAR)'den farklı olduğu gösterilmiştir (17,18). Metformin hepatosit mitokondrilerinde kompleks 1 substratlarının (glutamat) oksidasyonunu inhibe ederek glukoneogenezi azaltıyor görünmektedir (19). Ancak metforminin hepatik mitokondrilerde nasıl etki gösterdiği hala tam olarak açıklanamamıştır. Biguanidler proteinlerdeki divalan katyon bölgelerine kompetetif olarak bağlanır ve özellikle mitokondrilerde olmak üzere hücre içinde tutulan kalsiyum ile etkileşir. İzole edilmiş hepatik mitokondrialarda, biguanidlerin 5-10 µmol/L gibi düşük dozlarda kalsiyum alım oranlarını arttırdıkları ve kalsiyum iyonlarının buralarda mitokondriyal solunumun potent aktivatörleri olarak görev yaptıkları gösterilmiştir (20). İnsülin varlığında metformin glikoz taşıyıcıları 1 ve 4'ün plazma membranına ulaşmasını kolaylaştırmaktadır ve bunun ötesinde metformin, glikoz taşıyıcısı 4'ün glikoz taşıma kapasitesini arttırabilmektedir (21).
Bunun yanı sıra metforminin, iskelet kası hücre kültürlerinde glikoz taşınımı, vasküler düz kas hücrelerinin insülin-benzeri büyüme faktörü (IGF)-1 reseptörlerinde tirozin kinaz aktivitesi ve insülin aktivasyonu ile Xenopus oositlerinde tirozin kinaz aktivasyonu ile takiben inozitol 1,4,5-trifosfat yapımı ve glikojen sentezi gibi insülinden bağımsız etkileri de bulunmaktadır (19,22,23).
Hepatositlerdeki etkileri dışında ince bağırsaklarda bulunan yüksek konsantrasyonlardaki metforminin intestinal glikoz absorbsiyonunu azaltabileceği ve bu şekilde postprandial hiperglisemiyi etkileyebileceği düşünülmektedir (21,24,25). Bununla ilgili olarak metformin kullanan hastalarda ince bağırsaklarda glikoz kullanımının artması sonucunda hepatik dolaşıma fazla glikoz taşınımının önlenebileceği de ileri sürülmektedir (25). Normal koşullarda yiyecek alımı sonrası hepatik glikoz yapımı baskılanmaktadır. Ancak tip 2 diyabetli hastalarda baskılanmanın ortadan kalktığı gösterilmiştir. Metformin bu baskılanmayı yeniden sağlayarak da postprandial glikozun azalmasında etkili olmaktadır.
Serbest yağ asitleri hem diyabette hem de obezitede artmaktadır. Bu artış, hepatik glikoz üretiminde artışa ve insülin direncine neden olmaktadır (26,27). Metforminin serbest yağ asitlerini %10-30 oranında azalttığı gösterilmiştir (3,21-23). Serbest yağ asitlerinin azalmasıyla metformin sadece insülin duyarlılığını arttırmakla kalmaz, aynı zamanda b hücreleri tarafından insülin salgılanmasına da yardım edebilir (28,29). Metforminin b hücreleri üzerine doğrudan etkisi yoktur, ancak serbest yağ asitlerine ya da hiperglisemiye uzun süreli maruziyetin (glikoz toksisitesi) ortadan kaldırılması yoluyla etkili olmaktadır (29,30).
Özellikle belirgin hiperglisemisi olan hastalarda uzun süreli metformin kullanımı plazma trigliserid düzeylerinde orta dereceli (%10-20) bir azalma sağlamaktadır. Bunun nedeni çok düşük dansiteli lipoproteinlerin hepatik yapımının azalmasıdır (31-35). Bazı çalışmalarda, plazma total kolesterolünde %5-10'luk hafif azalmalar ve yüksek dansiteli lipoprotein kolesterolde hafif artışlar bildirilmektedir (31,32).
Metformin tedavisi sırasında trombositlerin agregan ilaçlara duyarlılığının azaldığını bildiren çalışmalar mevcuttur ve muhtemelen bu etki, kan glikoz konsantrasyonunun azalmasına bağlıdır (31). Ayrıca, artmış fibrinolitik aktivite ve plazminojen-aktivatör inhibitör tip 1'in plazma konsantrasyonlarında hafif azalmalar da tanımlanmıştır (35,36).
Sonuç olarak metformin hepatik glukoneogenezi ve muhtemelen glikojenolizisi azaltarak ve periferal insülin duyarlılığını arttırarak etkili olmaktadır. Buna ek olarak gastrointestinal glikoz emilimini azaltmakta ve indirekt olarak, serbest yağ asitlerini ve glikoz toksisitesini azaltarak glikoza b hücre yanıtını iyileştirmektedir.
FARMAKOLOJİK ÖZELLİKLERİ
Farmakolojik bir ajan olarak metforminin oral biyoyararlanımı %50-60 olup, proteinlere fazla bağlanmamaktadır ve önemli bir kısmı ince bağırsaklarda birikmek üzere geniş bir dağılım hacmine sahiptir (24,37). Değişmemiş halde idrarla atılır ve renal fonksiyonlar bozulduğunda vücutta birikir (Tablo 2).
Tip 2 diyabetli hastalarda dozun 2550 mg/güne kadar arttırılabileceği önerilse de optimal etkin doz 2000 mg/gün olarak görünmektedir (38).
Uzun etkili preparatlar kısa zaman önce kullanıma girmiştir ve günde tek doz kullanım avantajının yanı sıra daha az gastrointestinal yan etkiye de sahip olabilir.
YAN ETKİLERİ ve TOLERABİLİTE
Yan etkileri genellikle bulantı, anoreksi, diyare ve/veya abdominal kramplar gibi gastrointestinal yakınmalardır ve hastaların %50'sinden fazlasında ortaya çıkar. Nadiren ağızda metalik tat olabilir (39). Bununla birlikte tedaviye 500 mg gibi düşük dozda ya da günde iki kez öğünlerle beraber başlanıp haftalar içinde doz artırımı yapıldığında yan etkiler çok hafiflemektedir (3,30,37). Tedavi sırasında yan etkilerin ortaya çıkması halinde ilaç dozunun tolere edilebilen bir önceki doza azaltılması ve herhangi bir artış yapılmadan bir-iki hafta geçmesinin beklenmesi önerilmektedir. Hastaların çok azı yan etkileri nedeniyle tedaviyi tolere edemez. İlacın az görülen bir yan etkisi ise, uzun süredir tedavi gören hastaların %10-30'unda hafif dereceli bir vitamin B12 malabsorbsiyonunun gelişebilmesidir. Ancak bu nadiren klinik öneme sahiptir.
Metformin tedavisi sırasında hipoglisemi beklenen bir yan etki değildir, çünkü metformin sadece karaciğerdeki glukoneogenezi parsiyel olarak baskılar, insülin yapımını uyarmaz (21,30).
Metforminin bilinen en önemli yan etkisi laktik asidozdur ve %30-50 mortalite oranlarına sahiptir (40). Laktik asidoz görülme oranı fenforminden 10-20 kat daha düşük olup, 30.000 hasta yılında 1 olarak hesaplanmaktadır (25,40). Fenforminden farklı olarak metformin lipofilik halkaya sahip değildir ve mitokondri membranına zayıf olarak bağlanır. Bu nedenle insülin varlığında ya da yokluğunda, ne oksidatif fosforilasyonu ne de laktat dönüşümünü ya da oksidasyonunu etkilemez. Metformin ilişkili laktik asidoz iskelet kaslarından değil ekstrahepatik splanknik yataktan kaynaklanır ve bu nedenle "tip B laktik asidoz" (örneğin; artmış laktat yapımı ile) olarak adlandırılır (41). Yapılan çalışmalar, metformin ile ilişkili laktik asidozun, kontrendike hastalarda kullanımına bağlı ortaya çıktığını göstermektedir (Tablo 3) (42,43). Laktik asidozun ortaya çıkması plazma metformin konsantrasyonundan bağımsızdır ve kronik renal yetmezliği olan hastalarda metformin birikimi laktik asidoz ortaya çıkması için gerekli değildir (40,44). Laktik asidoz gelişimi hemen her zaman hipoksik durumların varlığı ile ilişkilidir ve muhtemelen bu nedenle yüksek mortalite oranlarına sahiptir. Dikkat edilmesi gereken başka bir nokta da akut ya da kronik olarak fazla miktarda alkol alımının metforminin laktat metabolizması üzerindeki etkilerini güçlendirebileceğidir. Bu yüzden metformin başlanmadan önce dikkatli bir alkol kullanma öyküsü alınmalıdır (42,45).
KLİNİKTE KULLANIMI
Diabetes Mellitus (DM)ve Metformin
Tip 2 DM'li hastaların hemen hemen tamamında insülin rezistansı ve anormal b hücre fonksiyonunun her ikisi birden bulunmaktadır. Günümüzde diyabetin tedavisinde kullanılan ilaçlar başlıca iki gruba ayrılabilir. Bunlar; insülin yapımını uyaranlar ve insüline duyarlılığı arttıranlar. Metformin daha önce de bahsedildiği gibi ikinci grupta yer almaktadır ve etkinliği bu grubun diğer üyesi olan tiazolidinedionlar ve ilk grubun temsilcisi olan sülfonilürealarla benzerdir (1). Ancak bu ilaçlardan ve ekzojen insülinden en önemli farkı kilo artışına yol açmamasıdır. Bunun da ötesinde metformin orta dereceli kilo kaybı sağlamaktadır (3,8,11,46,47). Kilo kaybı iştahın baskılanması sonucu azalmış kalori alımı ile ortaya çıkmaktadır (48). Metformin aynı zamanda santral adipozitesi olan hastalarda hem total hem de viseral yağlanmayı azaltmaktadır (4,8,49,50).
Metforminin plazma glikoz düzeylerini düşürücü etkisi yaş, etnik köken, diyabet süresi, beden kitle indeksi (BKİ) ya da açlık ve glikoz ile uyarılmış insülin ve C-peptid düzeylerinden bağımsızdır (51,52).
Metformin diyabetin tedavisinde tek başına kullanılabileceği gibi kombine tedavilerin içinde de yer alabilmektedir. Kombine edilebileceği ilaçlar; sülfonilürealar, insülin, glikozidaz inhibitörleri, tiazolidinedionlar ve sülfonilürea olmayan insülin salgılatıcılarıdır (4,33,51,53-66). Günümüzde metforminin sülfonilürea ve tiazolidinedionlar ile tek tablette kombinasyonları kullanıma sunulmuştur (67,68).
Tip 2 DM'de metforminin plazma glikoz düzeyinde azalmanın dışında kan basıncı, plazma kolesterol ve trigliserid düzeyleri üzerinde de yararlı etkileri olduğu bilinmektedir. Bu konuyla ilgili kısa süre önce yayınlanmış bir derlemede randomize kontrollü çalışmaların meta-analizi yapılmıştır (69). Bu analiz sonucunda metformin tedavisinin diyastolik ve sistolik kan basınçlarını, plazma trigliserid ve total kolesterol düzeylerini azalttığı ve HDL kolesterol düzeyini arttırdığı gösterilmiştir. Ancak kontrol çalışmalarla karşılaştırıldığında kan basıncı ve HDL kolesterol üzerindeki etki istatistiksel olarak farklı bulunmamıştır. Total ve LDL kolesterol üzerindeki etkinin özellikle ilacın daha yüksek dozlarıyla ortaya çıktığı görülmüştür. Metforminin bu etkileri tek başına kullanıldığında ve kombine tedavilerde benzer bulunmuştur. Bu da metforminin total ve LDL kolesterol üzerinde, glikoz düşürücü etkisinden bağımsız olarak etki gösterdiği görüşünü desteklemektedir. Bunun aksine plazma trigliserid düzeylerindeki etki glisemik kontrol ile ilişkili bulunmuştur.
Yakın zamanda yapılan bir çalışmada metforminin tip 2 diyabette ya da insülin direnci olan diğer durumlarda asetilkolinle uyarılmış vazodilatasyon ile ölçülen endotel disfonksiyonunu iyileştirdiği gösterilmiştir (70,71). Polikistik over sendromu (PKOS)olan obez ve nonobez hastalarda metformin ile tedavinin endotel disfonksiyonunun bir göstergesi olan endotelin-1'i azalttığı bulunmuştur (71). Yine önemli inflamatuvar belirleyicilerden biri olan ve kardiyovasküler hastalıklar açısından risk faktörü kabul edilen C-reaktif protein, metforminle dört aylık tedavi sonrasında önemli miktarda düşüş göstermiştir (72).
İnsülin direnci azalmış fibrinolitik aktivite ile birliktelik gösterir ve sonuçta intravasküler trombüs oluşumuna yatkınlığa neden olur. Metformin plazminojen aktivatör inhibitör-1 (PAI-1), doku plazminojen aktivatör (tPA) antijen, von Willebrand faktör konsantrasyon ve aktivitelerini ve trombosit agregasyon ve adezyonunu azaltırken, tPA aktivitesini arttırır ve bunların her birisi hiperkoagülabilite ile ilişkilidir (35,36,73-76). Diğer yandan metformin kardiyovasküler hastalıklar için potansiyel bir risk faktörü olan total serum homosistein düzeylerini hafifçe arttırır ve bu muhtemelen vitamin B12 düzeylerindeki azalma ile ilişkilidir (77,78).
Tip 1 diyabetli hastalarda metforminin insülin ihtiyacını azalttığı ve glisemik kontrolü iyileştirdiği gösterilmiş olmakla birlikte bu durumda kullanımı henüz önerilmemektedir (79).
Polikistik Over Sendromu (PKOS) ve Metformin
Polikistik over hastalığı üreme çağındaki kadınlarda en sık görülen endokrin bozukluktur. PKOS'li kadınların %30-40'ı bozulmuş glikoz toleransına sahiptir ve %10'unda hayatlarının dördüncü dekadında tip 2 diyabet ortaya çıkar (80,81). Bu konuyla ilgili olarak yapılan çalışmalarda PKOS'li kadınların BKİ, yağsız vücut kütlesi ve vücut yağ dağılımı açısından benzer PKOS'si olmayan kadınlarla karşılaştırıldıklarında daha fazla insülin rezistansına sahip oldukları bulunmuştur (82-84).
PKOS'deki insülin rezistansının azaltılması için hem metformin hem de tiazolidinedionlar kullanılmaktadır. Kilo alımına yol açmadığı için özellikle obez PKOS'li kadınlarda metformin tercih edilebilir. Metformin ovaryen steroidogenezisi doğrudan etkiliyor görünse de, bu etki PKOS'li kadınlarda ovaryen androjen yapımının azalmasından primer sorumlu görünmemektedir (85,86). Daha çok, hepatik glikoz çıkışını azaltarak ihtiyaç duyulan insülin konsantrasyonunu düşürmekte ve böylece muhtemelen teka hücrelerinde androjen yapımını azaltmaktadır (87).
Metformin kullanımı PKOS'li kadınlarda ovülasyonu arttırmaktadır (88). Yine metformin kullanımı ile açlık insülin düzeyleri, kan basıncı ve LDL kolesterol düzeyleri iyileşmektedir (89). Metformin kullanımı ile spontan düşüklerin ve gestasyonel diyabet sıklığının azaldığı da bildirilmektedir (90-93). Ancak gebelikte metformin kullanımının uzun dönemde etkileri bilinmemektedir ve gebelikte kullanımı henüz onaylanmamıştır.
HIV İlişkili Metabolik Anormallikler ve Metformin
HIV infekte hastalarda antiretroviral tedavi (HAART) insülin direnci ve hiperinsülinemi, bozulmuş glikoz tolerans ve aşikar tip 2 DM gibi glikoz homeostazisinin anormallikleri ile birliktelik gösterir. Yine bu popülasyonda hipertrigliseridemi, düşük HDL kolesterol ve kardiyovasküler olay sıklığında artış bildirilmektedir.
Santral obezitesi ve hiperinsülinemisi olan HIV ile infekte hastalarda metformin (500 mg, günde iki kez) insülin duyarlılığını iyileştirmekte ve viseral yağlanmayı, kardiyovasküler risk belirleyicilerini (tPA ve PAI-1) ve kan basıncını azaltmaktadır (94,95). Teorik olarak laktik asidozu presipite edebileceği bilinse de bu yan etki şimdiye dek bildirilmemiştir (95-98). Metformin artmış trunkal yağlanması olan ve fazla kilolu HIV infekte erişkinlerde, tip 2 DM'nin başlangıç tedavisi olarak da kullanılabilir. Ancak hastaların hepatik ve renal fonksiyonları ile laktat düzeylerinin çok yakın takip edilmesi gereklidir. Bozulmuş glikoz toleransı olan HIV infekte hastalarda metformin kullanımının tip 2 DM gelişimini önleyip önlemediği bilinmemektedir. Metformin cilt altı yağ dokusunu azaltabileceğinden, trunkal yağlanmada artışı olmayan, klinik olarak belirgin lipoatrofisi olan hastalarda kullanımından kaçınılmalıdır (98).
Nonalkolik Steatohepatitis ve Metformin
Yağlı karaciğer hastalığı tip 2 diyabette ve insülin direnci sendromunda oldukça sık görülmektedir. Ciddi olduğunda nonalkolik steatohepatitise (NASH) yol açabilir ve zamanla siroz ile sonuçlanabilir (99). Hastalığın patogenezinde insülin direnci de yer aldığından insülin duyarlılığını arttırıcı ilaçlar tedavide denenmektedir. Metformin insülin duyarlılığını arttırıcı etkisinin yanı sıra hepatik tümör nekroz faktörü (TNF)-a yapımını inhibe etmektedir. Bu sitokin NASH patogenezinde, hepatik steatozis ve nekrozun gelişiminde önemli rol oynamaktadır. İnsülin dirençli, obez, ob/ob leptin eksikliği olan farelere verildiğinde metformin hem hepatik steatozisi hem de TNF-a ekspresyonunu inhibe etmiştir (100). İnsanlarda yapılan çalışmalarda transaminazlarda azalma ve karaciğer volümünde azalma sağlanmakla birlikte, nekroinflamatuvar aktivite ya da fibroziste fark saptanmamıştır (101,102). Söz konusu çalışmalar hasta sayısı açısından sınırlıdır ve bu konuyla ilgili daha büyük çalışmalara ihtiyaç vardır. Bununla birlikte mevcut bulgular, metforminin NASH tedavisinde ümit vadeden bir ilaç olduğunu göstermektedir (103).
SONUÇ
Metformin genel olarak iyi tolere edilebilen, efektif ve ucuz bir ilaçtır. Antihiperglisemik etkilerinin yanı sıra, diyabetli ve insülin direnci olan hastalarda kardiyovasküler sistem üzerinde çok sayıda olumlu etkileri gösterilmiştir. Yapılan çalışmalar arttıkça kullanım alanı giderek artmakta olan metformin, bilinen en eski ilaçlardan biri olmasına rağmen yeniden keşfedilmektedir. Yeni kullanım alanları ile ilgili olarak daha ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
KAYNAKLAR
YAZIŞMA ADRESİ
Prof. Dr. Alper GÜRLEK
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
İç Hastalıkları Anabilim Dalı
Endokrinoloji Ünitesi
ANKARA