Toplum Kökenli Pnömoni Tanısında Mikrobiyolojik İncelemelerin Yeri ve Önemi
Dr. Zeynep GÜLAY
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, İZMİR
The Significance of Microbiological Examination in Diagnosis of Community-Acquired Pneumonia
Anahtar Kelimeler: Mikrobiyoloji, pnömoni, toplumdan kazanılmış infeksiyon, tanı
Key Words: Microbiology, pneumonia, community-acquired infection, diagnosis
Alt solunum yolu infeksiyonları (ASYİ), dünyada en sık görülen ve en sık öldüren infeksiyon hastalıkları arasında yer almaktadır. ASYİ genel olarak, akut bronşit, kronik bronşitin akut alevlenmeleri ve pnömonileri kapsamaktadır. Pnömoniler ise, toplum kökenli (TKP), hastane kökenli (HKP) ve bağışıklığı baskılanmış hastalardaki pnömoniler (BBHP) olarak sınıflandırılır. Bu klinik tabloların her birinde birçok farklı mikroorganizma etken olarak karşımıza çıkabilmektedir. Solunum yolu infeksiyonları, aynı zamanda antibiyotik kullanımına yol açan klinik tabloların başında gelmektedir. Özellikle akut bronşit gibi çoğu viral kökenli olan tablolarda gereksiz antibiyotik kullanımı solunum yolu patojenlerinin (örneğin; Streptococcus pneumoniae) direnç kazanmasına yol açmıştır. Yukarıda sıralanan bu etken çeşitliliği ve bazı solunum yolu patojenlerinin antibiyotiklere dirençli olması gibi faktörler, mikrobiyoloji laboratuvarlarına önemli bir yük getirmektedir. Ancak etkenlerin tümünü saptayabilen ideal bir test bulunmayışı nedeniyle, özellikle akut bronşit ve TKP tanı ve tedavisinde mikrobiyolojik testlerin yararlılığı tartışmalıdır. Buna karşın, HKP ve BBHP'de etkenin ortaya konulması daha fazla önem taşımaktadır.
Bu yazıda, TKP'lerin saptanmasında kullanılan laboratuvar testleri ele alınacaktır.
GENEL TANI PRENSİPLERİ
Mikrobiyoloji laboratuvarına gelen çeşitli klinik örneklerde etken mikroorganizma varlığının gösterilmesi için bazı genel tanı yöntemleri kullanılmaktadır. Bunlar;
1. Etken mikroorganizmanın kültürde üretilmesi,
2. Etkenin vücut sıvıları veya solunum yolları örneklerinde gösterilmesi,
3. İnvazyonun histopatolojik yöntemlerle kanıtlanması,
4. Etkene ait antijenlerin veya gelişen özgül antikorların serolojik yöntemlerle gösterilmesi, olarak sıralanabilir.
Pnömoni etkenlerinin ortaya konmasında da aynı prensipler izlenmektedir. Mikrobiyolojik tanı için laboratuvara en sık, balgam, endotrakeal aspirat, non-bronkoskopik bronkoalveoler lavaj (BAL), bronşiyal lavaj ve BAL sıvıları ile korumalı fırçalama (PSB) örneği gönderilmektedir. Ayrıca, transbronşiyal biyopsi, transtorasik iğne aspirasyonu ve akciğer biyopsi örnekleri de mikrobiyolojik inceleme için kullanılabilir. Tanıda solunum yolu örnekleri dışında, kan kültürü ve serolojik testler için kan örnekleri ile antijen aranması için idrar örnekleri de incelenmektedir. Bunların yanı sıra, parapnömonik efüzyon varlığında plevra sıvısından mikroskobik inceleme ve kültür de yapılabilmektedir.
Laboratuvar sonuçlarının doğru olması için; klinikte infeksiyon bölgesinden uygun miktarda nitelikli örnek alınması ve örneğin kısa zamanda (en fazla iki saat içinde) uygun şartlarda laboratuvara ulaştırılması; laboratuvarda da bu örneklerden hızla, doğru incelemelerin yapılması gereklidir. Solunum yolu örneklerinin sıklıkla potansiyel patojenleri de içeren flora bakterileriyle kontamine olması nedeniyle, genellikle kantitatif (mikroorganizma sayılarının belirlendiği) kültür yöntemleri kullanılmaktadır.
TKP'ler, öykü ve fizik muayene bulgularına göre tipik ve atipik olarak ikiye ayrılmaktadır. Bu tablolardan farklı etkenler sorumlu olmakla birlikte, en sık görülen etken S. pneumoniae'dır (Tablo 1).
TKP'de, öykü ve fizik muayene bulguları tablonun şiddetinin belirlenmesi için kullanılacak mikrobiyoloji dışı incelemelerin seçimi için önemlidir. Mikrobiyoloji dışı tanısal testlerin başında akciğer grafisi gelmektedir. Akciğer grafisi hem akut bronşit-pnömoni ayrımlarının yapılmasını hem de tüberküloz veya Pneumocystis carinii pnömonisi gibi şüphelenilmeyen tabloların tanınmasını sağlar.
TKP'de mikrobiyoloji laboratuvarının rolü infeksiyona yol açan etyolojik ajanın belirlenmesidir. TKP etkenlerinin saptanması için kullanılan mikrobiyolojik yöntemler Tablo 2'de gösterilmiştir. Yöntemler arasında, balgam örneğinin mikroskobik incelemesi ve kültürü, kan kültürü, serolojik çalışmalar, antijen tanımlama testleri ve nükleik asit çoğaltma yöntemleri sayılabilir. Tüm tanısal testlere rağmen, TKP'lerin ancak %50'sinde etken mikroorganizmanın üretilebildiği unutulmamalıdır.
I. MİKROSKOBİK BAKI ve KÜLTÜR
1. Örnek Kalitesinin ve İçerdiği Mikroorganizmaların Değerlendirilmesi
Bu kısımda özellikle balgam örneklerinin incelenmesi için uygulanan yöntemler ele alınacaktır. Ancak bunların büyük kısmı (örnek kalitesinin değerlendirilmesi, boyalı mikroskobik bakı, kantitatif kültürler) diğer alt solunum yolu örnekleri için de uygulanmaktadır.
a. Direkt preparat: Balgam ve diğer solunum yolu örneklerinden direkt (boyasız) preparat hazırlanıp yassı epitel ve polimorfonükleer lökosit (PNL) sayıları değerlendirilir. Ayrıca, S. pneumoniae için kapsül polisakkaridlerine özgül antiserumlarla kapsül şişme (Quellung) tepkimesine bakılabilir.
b. Boyalı preparatlar: Gram boyama yöntemi: Dr. Hans Christian Gram tarafından geliştirilmiş bir boyama tekniğidir. Mikroorganizmalar hücre duvar yapı özelliklerine göre Gram boyasıyla farklı renklerde boyanır. Öyle ki Gram boyanma özelliği mikrobiyolojideki en temel sınıflandırma yöntemlerinden biridir ve bakterilerin büyük bir çoğunluğu bu boyayla boyanma özelliklerine göre gram-negatif veya gram-pozitif olarak adlandırılır. Gram-pozitif bakteriler bu boyama yöntemiyle mor, gram-negatif bakteriler ise pembe boyanır. Esas olarak bakteriler için geçerli bir teknik olmakla birlikte örneğin; mayalar da Gram boyasıyla gram-pozitif olacak şekilde boyanır. Ayrıca, somatik hücreler (eritrositler, PNL, epitel hücreleri vb.) de Gram boyasıyla boyanmış preparatlarda incelenebilir.
Mikobakteriler, Chlamydia spp., Mycoplasma spp., Legionella gibi bazı bakteriler ise Gram boyasıyla boyanmaz veya zayıf olarak boyanır. Bu nedenle Gram boyalı bir preparatta çok miktarda PNL görülmesine karşın bakteri görülememesi, bu türleri akla getirmelidir. Bu mikroorganizmalar için farklı boyama yöntemleri kullanılmalıdır (Tablo 3).
c. Örnek kalitesinin değerlendirilmesi: Solunum yolu örneklerinin kültür için uygunluğu ve kaliteli (ekime uygun) bir örnekte predominant mikroorganizma morfolojisinin saptanabilmesi amacıyla, Gram boyalı preparatlar kullanılmaktadır. Bu amaçla preparatlar önce küçük büyütmeyle (x10) içerdikleri hücreler açısından incelenir. Kaliteli örneklerden hazırlanmış preparatlarda ayrıca immersiyon objektifi ile (x100) predominant mikroorganizma morfolojisi (örneğin; gram-negatif kokobasil, gram-pozitif lanset biçimli diplokok vb.) değerlendirilir.
Örnek kalitesinin değerlendirilmesi için çeşitli kriterler bulunmaktadır (Tablo 4, 5, 6, 7). Kültür yapılması için en azından her sahadaki yassı epitel hücre sayısının < 25 olması kriteri aranmalıdır.
TKP'de kullanılan mikrobiyolojik incelemeler arasında en tartışmalı olanlar, balgam örneğinin Gram boyalı bakısı ve kültürüdür. Türk Toraks Derneği ve Amerika İnfeksiyon Hastalıkları Derneği (IDSA) Tanı ve Tedavi Rehberleri'nde Gram boyalı preparat hazırlanması ve değerlendirilmesi için balgam örneği gönderilmesi önerilirken; tanı ve tedavinin klinik bulgular ve kliniğin ağırlığına göre yönlendirildiği "American Thoracic Society (ATS)" kılavuzunda bu incelemeler önerilmemektedir.
Gram boyalı preparat hazırlama ve değerlendirmeye basit bir test gözüyle bakılmasına rağmen sonucunun yararlı olabilmesi için, balgam örneğinin uygun koşullarda alınması, en kısa zamanda laboratuvara ulaştırılması, laboratuvarda örneğin pürülan kısımlarından preparat hazırlanması, boyanması ve yorumlanması basamaklarının tümünün doğru olarak yapılması gereklidir (Tablo 8). Bunların yanı sıra, hastanın önceden antibiyotik kullanıp kullanmadığı ve klinik tanının doğruluğu balgam preparat ve kültür sonuçlarının yararlılığını etkilemektedir. Bu faktörlere ayrıca laboratuvar içerisindeki bireysel örnek işlemleme ve yorum farkları da eklenince balgam direkt bakısının değeri konusundaki tartışmalara şaşırmamak gereklidir.
2. Besiyerleri ve Ekim Yöntemleri
Solunum yolu örneklerinin ekiminde rutin olarak üç besiyeri kullanılmaktadır. Bunlar kanlı agar, çukulata agar ve Eosine-Methylene Blue (EMB) agar besiyerleridir. Bunun dışında güç üreyen mikroorganizmalar için farklı besiyerleri önerilmektedir (Tablo 9).
Solunum yolu örneklerinin ekiminde kullanılan temel teknik, tek koloni ekim yöntemidir. Adından da anlaşıldığı gibi, bu yöntemde kolonilerin tek tek düşürülmesi, böylelikle hem koloni morfolojilerinin incelenebilmesi hem de bundan sonraki işlemlerin karışıklık olmaksızın yapılabilmesi amaçlanmaktadır.
Solunum yolu örnekleri bu teknikle ekildikten sonra, kültür plakları 35-37°C'de inkübe edilir. Çukulata agarlar ve antibiyogram için kullanılan kanlı agarlar %5-10 CO2'li ortama kaldırılır. Besiyerlerindeki üremeler 18-24 saat sonra (eğer üreme olmadıysa veya zayıf üreme varsa 48 saat sonunda) değerlendirilir. Koloni sayılarına bakılarak semikantitatif bir değerlendirme yapılabilir. Bunun için aşağıdaki sistem kullanılır:
Sadece ilk ekim çizgisinde üreme varsa = 1+ (az sayıda)
Birincinin yanı sıra ikinci ekim çizgisinde de üreme varsa = 2+ (orta)
Üçüncü ekim çizgisinde de üreme varsa = 3+ (çok sayıda) olarak değerlendirilir.
İkinci bir yönteme göre; ikinci ekim çizgisinde > 5 koloni; üçüncü ekim çizgisinde 3-5 koloni oluşturan mikroorganizma predominant olarak tanımlanır. İdentifikasyon için işlemler ve antibiyogram uygulanır. Besiyerlerinde Gram boyalı preparatlarda görülen predominant veya hücre içi olan bakteriye ait koloniler mutlaka aranmalıdır.
Gram boyalı preparatlarda, > 25 PNL ve bakteri görülmesine rağmen 48 saat sonra üreme olmuyorsa, anaeroplar ya da geç ve güç üreyen (örneğin; Nocardia) bakterilerle infeksiyon veya hastanın antibiyotik kullanımına bağlı olarak bakterilerin ürememesi düşünülmelidir.
Etken olarak düşünülen bakterilerden antibiyogram yapılır. Antibiyogram yapımında "Clinical and Laboratory Standards Institue (CLSI)" tarafından önerilen disk difüzyon ve dilüsyon testleri uygulanmaktadır. Özellikle pnömokoklar için beta-laktam ajanların minimum inhibitör konsantrasyonu (MİK) değerlerinin belirlenmesinde E-test (AB Biodisk; Solna, İsveç) yöntemi de kullanılmaktadır.
Kültürleri değerlendirirken özellikle flora içeren bölgelerde etken ayrımının yapılması önemlidir. Solunum yolu florası pnömoni etkeni olabilecek bazı türleri de kapsadığından, solunum yolu örneklerinden etken-flora ayrımını yapmak oldukça güç olmaktadır. Bu nedenle kültür yapılmadan önce Gram boyalı preparatlarda yassı epitel sayıları değerlendirilerek orofarengeal kontaminasyonun derecesi belirlenmelidir. Yine Gram boyalı preparatlarda predominant ve/veya hücre içi olarak görülen bakterilere yönelik işlem yapılmalıdır.
Tüm kültür yöntemlerine rağmen solunum yolu örneklerinin ancak %50'sinde üreme olmaktadır. Bu durumun nedenleri arasında;
• İşlem öncesi antibiyotik kullanımı,
• İnfeksiyon etkeninin Mycoplasma, Chlamydia, virüsler, mikobakteriler gibi rutin kültürlerde üretilemeyen mikroorganizmalar olması,
• Bronşiyal/bronkoalveoler yıkama için kullanılan fizyolojik tuzlu suyun üremeyi baskılayıcı etkisi,
• Lokal anestetiklerin üremeyi inhibe etmesi,
• Özellikle korumalı fırçalama ile örnek alımında yetersizlik,
• Bronkoskopik olmayan invaziv yöntemlerde infeksiyon alanını kaçırma,
• Örneğin laboratuvara getirilmesinde gecikme,
• Laboratuvarda örneğin bekletilmesi,
• Etkene uygun işlem yapılmaması (örneğin; Nocardia kültürlerini 48 saatte çıkarma),
• Belirtilerden pnömoniyi taklit eden infeksiyon dışı nedenlerin sorumlu olması, sayılabilir.
3. Kantitatif Kültürler
HKP'de ventilatörle ilişkili pnömoni tanısında, ayrıca kistik fibrozisli ve bronşektazili hastaların balgam kültürlerinde kantitatif ekim uygulanması önerilmektedir (Tablo 10). Ağır TKP nedeniyle hastaneye yatması ve yoğun bakım desteği gereken hastalarda, bronkoskopik yöntemlerle alınan solunum yolu örnekleri de yukarıda belirtilen besiyerlerine ekim yapılarak kantitatif yöntemle incelenir.
4. Diğer Kültürler
Kan kültürlerinde etken üreme oranları düşük (%5-16) olmasına rağmen, pnömonili hastalardan kan kültürü yapılması da önerilmektedir. Kan kültürü için farklı zamanlarda en az iki kültür alınması gereklidir.
Yine TKP'li hastaların yaklaşık %40'ında pnömoniye plevral efüzyon eşlik etmektedir. Bu hastalarda torasentez yapılmaya karar verilirse örnekten Gram boyalı preparatlar hazırlanmalı ve yukarıda belirtilen besiyerlerine ekim yapılmalıdır.
II. İMMÜNOLOJİK ve MOLEKÜLER YÖNTEMLER
1. İmmünolojik Yöntemler
Tanısal mikrobiyolojide kullanılan antikor (Ab) ve antijen (Ag) testlerini kapsamaktadır. Ag ve Ab birleşmeleri son derece özgül reaksiyonlar oldukları için, bu testler ya bilinen Ab kullanılarak hasta örneklerinde Ag ya da bilinen Ag kullanılarak hasta serumunda Ab aranması için kullanılabilir.
Aglutinasyon testleri: Aglutinasyon testlerinde Ab-Ag birleşerek gözle görülür kümeler oluşturur. Bunun için farklı yöntemler kullanılmaktadır.
i. Direkt (doğrudan) aglutinasyon reaksiyonları: Antijenin partiküler olduğu durumlarda (örneğin; antijen olarak bütün bakteri kullanıldığında) görülen kümeleşme reaksiyonudur. Örneğin; Haemophilus influenzae üreyen bir kültürde aglutinasyon yapılarak kapsül serotipinin b olup olmadığı anlaşılabilir.
ii. Partikül aglutinasyonu (dolaylı veya pasif aglutinasyon): Bu yöntemde kümeleşme görülebilmesi için taşıyıcı partiküller kullanılır. Bu partiküller arasında lateks boncukları (lateks aglutinasyon), eritrositler (pasif hemaglutinasyon) veya özel bir Staphylococcus aureus (Cowan 1) suşu (koaglutinasyon) sayılabilir. S. aureus (Cowan 1) suşu dışındaki partiküller bilinen antikorla kaplanarak hasta örneğinde antijen aramak, bazen de protein yapısındaki antijenle kaplanıp antikor aramak için kullanılabilir. Koaglutinasyonda S. aureus yüzeyindeki protein A nedeniyle antikorla kaplanır ve antijen aramak için kullanılır.
İmmünfloresan (IF) mikroskopi yöntemleri: İmmünfloresan mikroskopide florokromlarla işaretli antikorlar (konjuge antikor veya konjugat olarak adlandırılır) kullanılır. Florokromlar, ultraviyole ışınlarını absorbe eden ve aldığı ışık enerjisinin daha uzun dalga boylarındaki ışınımlar şeklinde bırakan (emisyon), böylelikle floresans veren maddelerdir. Birçok florokrom madde olmasına rağmen tanısal testlerde en sık "florescein isothiocyanate (FITC)" maddesi kullanılmaktadır. İmmünfloresan yöntemlerin uygulanabilmesi için laboratuvarda uygun bir ışık kaynağı ve filtreleri olan bir floresan mikroskobu bulunmalıdır.
i. Direkt (doğrudan) floresan antikor (DFA) testi: Bu tek basamaklı testte, hastaların solunum yolu örneklerinde antijenlerin saptanması veya kültürde üreyen mikroorganizmaların tanımlanması için FITC işaretli antikorlar kullanılır. DFA testi Bordatella pertussis ve P. carinii için uygulanmaktadır.
ii. Dolaylı (indirekt) floresan antikor testi (IFAT): İki basamaklı bir test olan IFAT'ta da Ag veya Ab aranabilmektedir. Antikor aranacaksa, bilinen Ag ile (örneğin; M. pneumoniae) preparat hazırlanır. Bazen hazır antijenle kaplı lamlar kullanılabilir. Tesbit edilir. Üzerine hasta serumu eklenir, nemli bir atmosferde Ag-Ab birleşmesinin oluşması beklenir. Preparat yıkanır. Böylelikle hastanın serumunda bulunan bağlanmamış antikorlar uzaklaştırılır. Daha sonra preparat üzerine FITC ile işaretli antiinsan immünglobulini eklenir. Yıkama basamağından sonra floresan mikroskobunda incelenir. Hastanın serumunda Ab varsa floresans görülür.
Antijen aranacaksa hasta örneği ile preparat hazırlanır, tesbit edilir. Üzerine bilinen antikor (birinci antikor) konur. Nemli atmosferde inkübasyondan sonra yıkanır ve üzerine FITC ile işaretli antiimmünglobulin (birinci antikor hangi türde hazırlandıysa ona özgül, örneğin; antitavşan immünglobulini) eklenir. İnkübasyon ve yıkamadan sonra floresans görülmesi antijen varlığını gösterir.
DFA, IFAT'tan daha çabuktur. Antijen tanımlamasında IFA testleri daha duyarlı, DFA ise daha özgüldür.
Enzim işaretli immünolojik saptama yöntemleri (enzim immünassay; EIA): Enzimle işaretli antikorların (konjugat) kullanıldığı yöntemlerdir. Bu yöntemde Ag ve Ab birleşmesi bir enzimin kolorojenik substratına etki etmesi ve renk değişimi olmasıyla gösterilmektedir. Birçok farklı EIA tipleri vardır. ELISA'lar, antikor veya antijenin katı yüzey (örneğin; boncuklara veya plastik mikrodilüsyon plaklarının kuyucuklarına bağlı olduğu) EIA varyantlarıdır.
EIA testleriyle hasta örneklerinde antijen veya bir solunum yolu patojenine karşı antikor saptanabilmektedir.
Antijen tanımlama testleri, özellikle influenza virüs ve respiratuar sinsityal virüs (RSV) gibi viral etkenlerin saptanmasında kullanılmaktadır. Antijen tanımlama testlerinin başında DFA testleri gelmektedir. DFA için nazal aspirat/nazal yıkama sıvısı veya nazofarengeal sürüntü örnekleri kullanılmalıdır. Boğaz sürüntü örneklerinin verimi düşüktür. Bunlar dışında Legionella pneumophilia ve S. pneumoniae için idrarda çözünür antijen saptama testleri bulunmaktadır. Bu testler, radyoimmünassaydan-enzim immünassaya kadar farklı yöntemlerle çalışmaktadır. Legionella üriner antijen kitleri sadece L. pneumophilia serogrup 1'i saptamaktadır. Bu nedenle diğer 62 serogrup saptanmamaktadır. Değişik çalışmalarda, testin duyarlılığı %70-90, özgüllüğü ise > %99 olarak bildirilmiştir. Ülkemizde yapılan çalışmalarda da lejyonelloz olgularının çoğundan L. pneumophilia serogrup 1'in sorumlu olduğu görülmektedir. Son yıllarda hem L. pneumophilia hem de S. pneumoniae için idrarda antijen saptamaya yönelik bir immünkromatografik yöntem geliştirilmiştir (NOW test, Binax lnc.). Bakteremik hastalarda, kan kültür sonuçlarıyla kıyaslandığında bu testin Legionella için duyarlılık ve özgüllüğü sırasıyla, %70 ve %100; S. pneumoniae için %80 ve > %95 olduğu bildirilmektedir.
Serumda antikor saptanmasına yönelik serolojik testler ise genellikle M. pneumoniae, C. pneumoniae, L. pneumophilia gibi atipik patojenlerin tanısında kullanılmaktadır. Ancak bunlar için en güvenilir serolojik kanıt akut ve konvalesan dönem serum örneklerindeki IgG antikor titrelerinin dört kat artmasıdır. Dolayısıyla, sonuçlar rutinde yararlı olmayacak kadar geç çıkmaktadır. Ancak yine de uygulanmaları epidemiyolojik açıdan yararlıdır.
2. Moleküler Yöntemler
Hibridizasyon yöntemleri: Nükleik asit problarının kullanıldığı yöntemlerdir. Bunlar tek iplikli DNA veya RNA'ya bağlanabilen (hibridize olabilen) böylelikle çift iplik oluşturabilen nükleotid dizgileridir. Bir mikroorganizma türüne veya cinsine özel bir nükleik asit dizisi çoğaltılıp kemiluminisan bir maddeyle işaretlendikten sonra prob adını alır. Hibridizasyon yöntemi, kültürde üreyen mikroorganizmaların tanımlanması veya hasta örneklerinde mikroorganizma saptanması için kullanılmaktadır. Legionella spp. ve mikobakteriler gibi bazı solunum yolu patojenleri için ticari kitler bulunmaktadır. Ancak bazı sınırlılıkları mevcuttur. Örneğin; hasta örneklerinde az miktarda hedef molekül bulunduğu için genellikle bu testlerle klinik örneklerde doğrudan mikroorganizma varlığının gösterilmesi mümkün olmamaktadır. Bu nedenle, hedef moleküller polimeraz zincir reaksiyonuyla çoğaltıldıktan sonra hibridizasyon uygulanmaktadır.
Nükleik asit amplifikasyon yöntemleri
i. Polimeraz zincir reaksiyonu (PCR): Bu teknikte DNA'daki özel bir dizgi (hedef), sürekli kopyalanarak çoğaltılmaktadır. PCR ile teorik olarak ortamdaki tek bir hedef DNA bile çoğaltılabilir. Ancak testin bu duyarlılığı aynı zamanda zayıf yönüdür. Ortamın çok az miktarda hedef DNA ile kontaminasyonu bile yalancı pozitifliklere yol açmaktadır. Bu nedenle PCR uygulanan laboratuvarlar özel olarak düzenlenmiş olmalıdır. Günümüzde M. tuberculosis saptanmasında kullanılan ve "Food and Drug Administration" onaylı PCR testleri bulunmaktadır. Bunun dışında, S. pneumoniae, B. pertussis, L. pneumophilia, C. pneumoniae ve solunum yolu virüsleri için geliştirilmiş PCR yöntemleri bildirilmektedir. PCR birçok özelliği ile ASYİ tanısında aranan ideal test olma potansiyeline sahiptir.
KAYNAKLAR
YAZIŞMA ADRESİ
Prof. Dr. Zeynep GÜLAY
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
Mikrobiyoloji ve Klinik Mikrobiyoloji
Anabilim Dalı
İZMİR